40 kilo zayıflatan yöntem Türkiye'de



Bu yöntemle 1 saatte 1 kilo vermek mümkün.. Fransa'da uygulanmaya başladığı anda zayıflama ve bölgesel incelmede büyük ses getiren Lipodissolution (LDS) tedavisi artık Türkiye'de...

Fransa'da uygulanmaya başladığı anda zayıflama ve bölgesel incelmede büyük ses getiren Lipodissolution (LDS) tedavisini Kardiyovasküler Anestezi Reanimasyon ve Beslenme Uzmanı Dr.İsmail Ağar Türkiye'de de uygulamaya başladı.

Dr. Ağar "LDS tedavisinin ozon sauna ile kombinasyonu sayesinde 40 kilo veren hastalarımız var" dedi.

Dünya gündemini, savaş, sigara kadar meşgul eden şişmanlık ve getirdiği sorunlarla mücadele adına neredeyse tüm sağlık sektörü harıl harıl çalışıyor.

Aç kalan ruhumuzun gıdalarla doymayacağını bilsek de yeme içgüdümüzü frenleyemiyoruz. Neyse ki konunun uzmanları konuda oldukça gayret sarfediyorlar. Fiziksel güzelliklerine ve inceliklerine bağlılıkları ile tanınan Fransızlar'ın bulduğu yeni bir yöntem zayıflama alanında çok ses getirdi ve kısa sürede de ünlendi. bu çarpıcı buluşu Türkiye'ye getiren Kardiyovasküler Anestezi Reanimasyon ve Beslenme Uzmanı Dr. İsmail Ağar sorularımızı yanıtladı.

YAĞLARI C VİTAMİNLERİ PARÇALIYOR

Hemen her hanımın başlıca iki sorunu selülit ve bölgesel fazlalıklardır ama günümüzde erkekler de kiloları ile savaşmaya başladı. Uygulamaya başladığınız son yöntemle ilgili bilgi alabilir miyiz?

Büyük ses getiren Lipodissolution tedavisi her türlü kilo verme ve bölgesel incelme çabalarına rağmen bölgesel vücut yağlarında azalma olmayanlara mükemmel çözüm getiriyor.

Tedavi özellikle karın yan bölgeleri, göbek, diz içleri basen yanları ve gıdı bölgelerindeki yağların parçalanmasında çok etkili. Yağ hücrelerinin iç ve dış ortamı arasında konsantrasyon farkı oluşturarak yağ hücrelerinin parçalanmasını sağlayan Lipodissolution tedavisi kilo vermesine rağmen hala istediği bölgelerde incelme sağlayamayanlar için yeni ve oldukça etkili bir tedavi.

C vitamini ve benzeri ilaçların sınırlı ve küçük enjeksiyonlarla sorunlu bölgelere uygulanmasına dayanan işlem sonunda parçalanan yağ hücreleri suya dönüşerek idrar ve ter gibi yollarla vücuttan atılıyor. Klinik çalışmaları hastalar üzerinde mi yapılmış? Evet. Tedavi ile ilgili olarak Fransa'da yapılan klinik çalışmada; yaşları 18 ile 45 yaş arasında değişen 133 kadın seçildi ve 6 hafta boyunca haftada 1 defa lipodissolution tedavisi uygulandı.

Hanımlara herhangi bir diyet uygulanmadan yapılan tedavi sonucunda karın ve basen çevrelerinde ciddi ölçüde incelme saptanırken yapılan ekografik tetkiklerinde bölgesel yağlarında %30 oranında azalma tespit edildi.

HER SEANSTA 400 KALORİ

Yöntem tek başına mı uygulanıyor, destekleniyor mu? Sıklıkla bayanların gündemini meşgul eden selülit ve kilo probleminde LDS tedavisinin ozon sauna ile kombinasyonu etkili sonuçlar yatarıyor. Hücrelerin daha iyi oksijenlenmesini sağlayan ve ayrıca her seansta 200 ila 400 kalori yaktıran Ozon sauna uygulamasının bölgesel yağ parçalayıcı Lipodissolution ile kombinasyonu kişilerin metabolizmasını hızlandırma ve düzenleme etkisine sahip.

Bu tedaviyle 40 kiloya kadar veren hastalar olduğunun da altını çizmeliyim. Bütün bu yöntemleri uyguladığı halde yerleşik ve bir hastalığa bağlı kilo sorunu olanlar için farklı bir şey var mı? Elbette. Artık metabolizma hızını kolayca ölçmek mümkün biliyorsunuz.

Bugüne kadar ancak çok sınırlı şartlarda ve zorluklarla ölçülen metabolizma hızını yeni geliştirilen teknikle oksijen tüketimi hesaplanarak kolayca ölçüyoruz. Böylelikle kilo problemi yaşayanlar metabolizma hızlarını öğrenebiliyor. Aynı sistem bilgisayar kontrollü programıyla ayrıca bu kişilerin metabolizma hızlarına göre diyet programları da sunuyor. Metabolizma hızı düşük insanlarda başta tiroid bezi kontrolü olmak üzere tetkikler gerekiyor. Ve probleme göre tedaviler gerekiyor. Ayrıca ozon oksijen sauna uygulamalarının da bu kişilerde metabolizma üzerinde çok olumlu sonuçları var.

OKSİJENLE 1 SAATTE 1 KİLO VERİLİYOR

Bu anlattığınız yöntemlerin dışında zayıflama tedavisinde 'şok' diye tanımlayabileceğimiz başka bir yöntem var mı? Araştırmayı ve yenilikleri ülkeme taşımayı seviyorum. Pek çok yöntem var elbette. Mesela bir tanesinin temeli oksijen tedavisine dayanıyor. Bu tedavi yöntemiyle doktor kontrolünde bir saatte bir kilo veriliyor. Etkili medikal ve spa teknolojilerini kombine eden oksijen tedavisi, ısı terapisi, yatıştırıcı sistemi, aromaterapi ve ses terapisini aynı anda uygulayarak metabolizmayı harekete geçiriyor.

Uygulama sonrasında vücutta su tutulumu azalıyor ve cilt temizlenmiş oluyor. Ayrıca kas dahil pek çok ağrı ve acı da sona eriyor. Sistemin bir diğer etkisi de selülitleri ortadan kaldırması. Aslında kombine bir spa sistemi olan bu tedavi, metabolizmayı hızlandırıp kalori tüketimini artırarak zayıflamayı gerçekleştiriyor. Bunun yanı sıra stres ve endişe hislerini ortadan kaldırıyor. Bakıma dahil edilen oksijenle zihin daha sağlıklı hale gelirken moral ve konsantrasyon artışı gerçekleştiriyor.

Diş düşmanı alışkanlıklar..



Gün boyu içilen çay, kahve, aşırı tatlı tüketimi, sigara gibi bazı alışkanlıklar bir süre sonra dişlere zarar vererek, ciddi sorunlara yol açıyor..

Gün içinde farkında olmadan yaptığımız bazı hatalar, dişlerimize ciddi zararlar verebiliyor. Plusdent Diş Kliniği'nden Diş Hekimi Mehmet Kazandı bu hataları sıralayarak, dikkatli olmaya davet ediyor.

Sürekli kahve molası: Çoğunlukla ofis çalışanlarının sahip olduğu bütün gün kahve, çay içme ve atıştırma alışkanlığı, ağızda asit salgılayan bakterileri aktive ederek bu bakterilerin diş yüzeyinde yaşamasına ve dişleri çürütmesine neden olur. Çay ve kahveyi şekersiz tüketmek ya da bu içeceklerin yerine süt ve süt ürünlerini tercih etmek gerekir.

Sigara kullanımı: Sigara içmek ağız kuruluğundan, ağız kokusuna, dişlerin sararmasına ve hatta ağız kanserine kadar birçok hastalığa sebep olabilir. Sadece sağlıklı dişler için değil aynı zamanda sağlıklı bir yaşam için sigarayı bırakmak gerekir.

Diş ipi kullanmamak: Diş fırçasının ulaşamadığı diş araları diş ipi kullanılarak temizlenebilir. Diş ipi diş eti hastalıklarından korunmak için de ideal bir temizlik yöntemidir. Ayrıca bilinenin aksine dişler fırçalanırken diş fırçası kuru olmalıdır, fırça ıslatılarak yapılan işlemde, fırça kılları yumuşadığı için temizlik tam olarak gerçekleşmez.

Yemek dışında tüketilen tatlı: Birçok kişi yemekten birkaç saat sonra tatlı yemeyi tercih eder. Ancak ana yemekten hemen sonra yenilen tatlı ana yemeğin bir parçasıdır ve çürümeye yol açan bakteriler hala çalışırken yenildiği için onları tekrar aktif hale getirmez, onun yerine aktivitelerini yemek saatleriyle sınırlandırmış olur. Bu nedenle tatlıların yemek öğünleri içerisinde tüketilmesi diş sağlığı için önemlidir.

İlaçlarla ilgili şok iddia!



Kullandığımız ilaçların yan etkileri olduğunu hepimiz az çok biliriz ve genelde bu yan etkilere karşı önceden uyarılırız. Peki bu yan etkiler bizi ölüme götürüyor ama haberimiz bile olmuyorsa?

Amerikalı uzman kimyager Shane Ellison, ilaçlara verdiği onayı dünyada ölçü olarak kabul edilen Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi'nin (FDA) bazı ilaçlara çıkar karşılığı onay verdiğini iddia ediyor. Ellison, Türkiye'de de kullanılan FDA onaylı ilaçların yan etkileri nedeniyle her 5 dakikada bir ölüm gerçekleştiğini söylüyor.

Kullandığımız ilaçların yan etkileri olduğunu hepimiz az çok biliriz ve genelde bu yan etkilere karşı önceden uyarılırız. Peki bu yan etkiler bizi ölüme götürüyor ama haberimiz bile olmuyorsa? İlaç üretim fabrikalarında uzman kimyager olarak çalışan Amerikalı Shane Ellison, bu korkunç ihtimalin gerçek olabileceğini iddia ediyor.

Terapötik beslenme (tedavi edici beslenme) konusunda dünya çapında bir otorite olarak tanınan Shane Ellison, yazdığı “Batı Tıbbı Sağlığınızın Altını Nasıl Oyar” kitabında şok iddialarda bulunuyor. Ellison'a göre FDA'nın onayladığı ve doktorların reçetelere yazdığı ilaçların bir kısmı öldürücü yan etkilere sahip.

YAN ETKİLER GÖZ ARDI EDİLİYOR

Ellison, üzerinde çalıştığı ve ciddi yan etkilere sahip olduğu tespit edilen ilacın laboratuvar rapor sonuçlarının tam tersi bir propagandayla satılmaya devam ettiğini görünce istifa ederek sağlık efsaneleri üzerine eğilmeye başlamış. Kitabında FDA'nın geniş bir yetkisinin olmasının onayladığı ilaçların güvenilir ve etkin olduğu gibi bir düşünce oluşturduğunu anlatan Allison, hayat kurtaran pek çok ilacı ayrı tutarak, bazı ilaçların zararlı yan etkilerinin göz ardı edildiğini ve pek çok ilacın da gereksiz yere insanlara kullandırıldığını iddia ediyor.

FDA uzmanlarının yarıdan fazlasının ilaç şirketleriyle doğrudan maddi ilişkileri olduğu ifade edilen kitapta, uzmanların çoğunun ilaç şirketlerinden hisse sahibi olduğu ya da danışma ücreti veya araştırma ödeneği aldığı anlatılıyor.

SALGIN HASTALIK GİBİ

Eski FDA biyoistatikçisi Michael Elashoff'un “FDA görevlileri 'Bu ilacı onaylamalı mıyız?' diye sormuyorlar. Onlar 'Bu ilacın onaylanmasını nasıl sağlayabiliriz?' diye soruyorlar” sözlerini de aktaran kitaba göre, FDA halkın sağlığını etkileyecek ilaçları yeterli derecede incelemeden onaylayan bir hükümet kuruluşu.

20 yılı aşkın süre FDA üyesi olan David Graham'ın bir söyleşide “İlacı onaylayan kişiler, bu ilaçla ilgili bir güvenlik sorunu olduğunu gördüklerinde, tavır koymada son derece isteksiz davranırlar. Çünkü bu onlara kötü bir şekilde yansıyacaktır” dediği de aktarılıyor. FDA tarafından onaylanmış birçok ilacın, her yıl yaklaşık 106 bin kişiyi öldürdüğü, bunun da her 5 dakikada gerçekleşen bir ölüme karşılık geldiği de kitapta verilen bilgiler arasında.

KOLESTEROL ÖMRÜ UZATIYOR

Ellison'un bir başka iddiası da aslında hastalık sayılamayacak sıradan şikayetlerin, bir hastalıkmış gibi etiketlenerek hastalık icat edildiği ve bu hastalığa karşı geliştirilen ilaçların gereksiz yere insanlara kullandırıldığı. Bir görevi de ilaç reklamlarını denetlemek olan FDA bu ilaç reklamlarına göz yumuyor.

Ellison bu hastalıklardan birinin “kolesterol” olduğunu söylüyor. Ellison'a göre kolesterol seviyesiyle damar sertleşmesinin hiçbir ilgisi olmadığı yapılan çalışmalarla kanıtlanmış. Hatta yüksek kolesterolün ömrü uzattığını ifade ediyor Ellison. Kitabının Batı tıbbına değil, Amerikan doktor, hasta ve ilaç şirketlerinin açgözlülüğüne bir saldırı olduğunu söyleyen Ellison, sağlıklı bir yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları kazanmak gerektiğinin altını çiziyor.

Şüpheli ilaçlar

Posicor isimli ilaç deneylerde bu ilacı kullanan hastalarda ölümün, plasebo kullananlara göre daha yüksek gözükmesine rağmen, 1997 yılında yüksek tansiyon tedavisi için onaylandı. Piyasaya sürüldükten sonra 200 kişi öldü. İlaç 1998'de piyasadan çekildi.

Vioxx isimli ağrı kesici yapılan araştırmalarda kalp krizine neden olmasına rağmen onaylandı. Sekiz ülkede satılan Vioxx'un 88 bin ila 139 bin Amerikalı'ya zarar verdiği düşünülüyor. İlaç yasaklandı.

En sık kullanılan antidepresanlardan biri olan Prozac'ın agresif davranışlara ve intihara neden olabildiği yapılan deneylerde görüldü. FDA kendi yaptığı analizde, 1987'den itibaren Prozac'la ilişkili 20 binden fazla intihar olduğunu açıkladı.

Antipsikotik olan Zyprexa ile ilgili 6 haftalık klinik araştırmalarda 20 ölüm görüldü, bunun 12'si intihardı. Çalışmalar kısa süreli ilaç kullanımının sonucunda tip II diyabet görülme olasılığının 10 kat arttığına işaret etti.

Uzman görüşü

Para var oldukça böyle şeyler olacaktır

İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Metabolizma ve Beslenme Bilimdalı üyesi olan ve bu konuyu yakından takip eden Prof. Dr. Ahmet Aydın FDA hakkındaki iddiaları şöyle dillendiriyor. “Bir çok ülkede yabancı ilaçlar onaylanırken “FDA'dan geçti mi?” diye sorulur.

Bu “FDA'dan geçen bir ilacın üzerinde gerekli deneyler yapılmıştır. O kabul ediyorsa biz de kabul ederiz” gibi bir iyi niyetle söyleniyor. Birçok ilaç için bu doğru da olabilir. Ama bazen o çalışmaların saptırıldığını görebiliyoruz. FDA'nın, 'her yaptığı kötüdür' demek istemiyorum ama zaman zaman hatalar yapıyor. Çünkü paranın bir gücü var ve bu Amerika'da daha etkin çalışıyor. Para var olduğu müddetçe bu tür şeyleri göreceğiz. Mesela FDA'nın Vioxx adlı ilaç hakkında defalarca uyarılmasına rağmen ilacı piyasaya çıkarması bir hataydı. Yaşanan felç olaylarından sonra yasaklandı.

FDA güvenilir bir kurum iddialar gerçek değil

Kendisine ülkemizde de çok miktarda kullanılan Prozac isimli antideprasanın güvenilirliğini sorduğumuz Memory Center Nöropsikiyatri Merkezinden Psikiyatri Uzmanı Dr. Oğuz Tan ise iddialara katılmıyor: “FDA dünyanın en önemli ve güvenilir kurumlarından biridir. Bu iddiaları dile getirenler, Amerika gibi hukuk sisteminin gayet gelişmiş olduğu bir ülkede neden yargıya başvurmuyorlar.

FDA'da bütün ilaçlar için gerekli olan deneyler bilim kurullarıyla titizlikle gerçekleştirilir. Faydası zararından ağır basıyorsa, gerekli uyarıları da yaparak ilacı piyasaya sürer. Prozac ise antidepresanlar arasında en güvenilir olanlarından biridir. İlk antidepresanlar mayalı ürünlerle birlikte alındığında ölüme bile neden oluyordu. Prozac ise günümüzde hamilelerde bile güvenle kullanılabilen bir ilaçtır. İntihar eğilimini arttırmaz, azaltır

Bel ağrısının 10 nedeni



Bel ağrıları en sık karşılaşılan ağrıların başında geliyor. Erişkinlerin % 85'i yaşamlarının bir döneminde en az bir kez bel bölgesinde ağrıdan yakınıyor!

Bel ağrısı şiddetli ya da uzun süreli olduğu zaman kişilerin günlük ve iş yaşamlarını olumsuz yönde etkileyerek, yaşam kalitelerini belirgin derecede düşürebiliyor.

Türk Böbrek Vakfı Hizmet Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Uzm. Dr. Suna Mahmuti Roylas, bel ağrısının nedenlerini şöyle özetliyor.

1. Beli kötü kullanma: Uzun süre aynı pozisyonda durmak günlük hayatta bel mekaniğine uygun olmayan yanlış hareket veya kötü duruş belinizde yıpranmaya neden olur.

2. Kas spazmı: Genellikle beli destekleyen kasların veya bağların aşırı gerilmesi, ağır bir şey kaldırmak, atlamak, düşmek ve spor aktivitesi bel tutulmasına neden olabilir. Vücudun buna cevabı ağrılı kas spazmıdır. Mevsimsel ısı değişimleri, rüzgar ve hava akımı kas spazmını artırır.

3. Bel fıtığı: Her iki bel omuru arasında yastık görevi yapan jölemsi dokunun disk kayması veya taşmasıdır. Böylece omuriliklten çıkarak bacağa, ayağa inen sinire baskı yaparak bel ve bacak ağrısı oluşur. Öksürükle, hapşırmakla, ıkınmakla ağrı artar.

4. Omurga kanalında darlanma (Spinal Stenozu): Omurilik ve sinirlerinin geçtiği kanalların daralması, sinirleri sıkıştırması ile oluşur. İleri yaşlarda özellikle belli bir mesafe yüründüğünde bacaklarda ağrı, uyuşma ve topallama ile kendini gösterir.

5. Omurlarda kayma ve biçim bozuklukları: Bel omurlarının birbirinin üzerinden kaymasıyla karakterize 'Spondilolistezis' de bel ağrısı sebebidir. Hareketle ağrı artar. Ayrıca beldeki eğrilikler, düzleşmele, beldeki açıklıklar, fazla veya eksik bel omuru bel ağrısı nedeni olabilir.

6. Gerilim, stres, sigara: Bel ağrısını artıran ve kronikleştiren en önemli sebeptir. Ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlar bel ağrısını artırır. Sigara da bel bölgesine giden damarlarda tıkanıklığa neden olduğundan diskte harabiyet daha hızlı, kemikte iyileşme daha geç olur. Gülmek, çalışmak, sosyal uğraşılar ve hayata bağlılık ağrıya karşı etkilidir.

7. Fazla kilo: Belimizin taşıdığı yük miktarını arttırdığı için sakıncalıdır.

8. Kireçlenme - Osteoartirit: Yaşın ilerlemesi ile kemik yapıda, bağlarda ve disklerde yıpranma başlar. Yıpranmış dokular kireçlenir, hareket kabiliyeti azalır.

9. Kemik erimesi, osteoporoz: Osteoporoz kemiklerde yumuşamaya yol açarak kolay kırılma ve ağrıya sebep olur. Beslenmede kalsiyum ve D vitamini eksikliği, hareketsiz yaşam, erken menopoz, alkol kortikosteroidler ve sigara riski artırır.

10. Romatizma: Vücudun bağışıklık sisteminin kendi öz hücrelerine savaş açması sonucu gelişir. Omurgadaki normal kemik ve kıkırdak dokuları hasara uğrar.
Sabahları görülen eklem sertliği ve tutulmalar romatizmal hastalıklarda uyarıcıdır.

Folik asit, erken doğum riskini azaltıyor



Hamile kalmadan en az bir yıl önce folik asit takviyesi alan kadınlarda, çok erken doğum yapma riskinin diğer kadınlara göre düşük olduğunu belirlendi. Ekmek, sebzeler, meyve ve kuru fasulye folik asit bakımından zengin besinler arasında yer alıyor.

Hamile kalmadan en az bir yıl önce folik asit alan kadınlarda erken doğum riskinin yüzde 50 ila 70 oranında azaldığı bildirildi.

Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından 1999-2002 yılları arasında yaklaşık 38 bin kadınla yapılan klinik deneyler sonucu, folik asit kullanımının, bebekte zeka geriliği, körlük ve kronik akciğer hastalıkları gibi ciddi sorunlara yol açan çok erken doğum riskini daha da azalttığı ortaya çıktı.

Bu araştırmayı yapan ekipten Teksas Üniversitesinden Jinekoloji Profesörü Radek Bukowski, “hamile kalmadan en az bir yıl önce folik asit takviyesi alan kadınlarda, çok erken doğum yapma riskinin diğer kadınlara göre düşük olduğunu saptayabildiklerini” belirtti.

Bukowski, bu sayede hamileliğin 20 ve 28. haftaları arasında doğum riskinin yüzde 70 oranında azaldığı, 28 ve 32. haftalar arasındaki doğumlarınsa yarı yarıya azaldığını söyledi.

Organizmanın yeni hücreler üretmesine yardım eden folik asidin, yeni doğan bebeklerde doğuştan gelen kusurların önlenmesi için, hamile kalmadan ve hamilelik döneminde alınması öneriliyor.

Yeşil sebzeler, meyve ve kuru fasulye folik asit bakımından zengin besinler arasında yer alıyor.

Geniz eti, bademcikten tehlikeli

Geniz eti, uykuda solunum durmaları, kulak iltihapları, çocuk sinüzitleri, yüz ve diş gelişme bozuklukları gibi hastalıklara neden olabiliyor.

Halk arasında geniz eti olarak bilenen “adenoid” dokusu ile ilgili büyüme ve iltahaplanma sorunları özellikle 3 ile 7 yaş arasındaki çocuklarda daha sık görülüyor. Büyüyerek burun boşluğunu arkadan tıkayan geniz eti sorunları genellikle kendisini inatçı burun tıkanıklığı, ağzın sürekli açık kalması ve horlama gibi belirtilerle gösteriyor.

Geniz etinin bademcikten daha tehlikeli olduğunu belirten Nişantaşı KBB Merkezi’nden Doç. Dr. Erhun Şerbetçi, “Geniz eti tıpkı bademcikler gibi vücudun bağışıklık sisteminin bir parçasıdır ve dokusu da aslında aynı bademcik gibi lenf yapısındadır. Üst solunum yolunun savunmasında rol oynayan geniz etinin bademcikten en önemli farkı çok büyük olması halinde çocuk burun boşluğunu tıkamasıdır. Ancak her burun tıkanıklığı da geniz etine bağlı değildir. Endoskopik muayene ile ayırıcı tanı yapmak gerekir” dedi.


KESİN TANI İÇİN ENDOSKOPİK MUAYENE GEREKİYOR
Doç. Dr. Erhun Şerbetçi, uykuda solunum durmalarına, kulak iltihaplarına, çocuk sinüzitlerine, yüz ve diş gelişme bozuklukları gibi hastalıklara da yol açabilen büyük geniz etlerinin iltihaplanarak enfeksiyonlara da yol açtığını belirtti.

Geniz eti iltihaplarında yaşanan en büyük sorun ise bademcik iltihaplarındaki kadar kolay tanı konulamaması olduğunu belirten, Doç. Dr. Şerbetçi, “Bademcikte iltihaplanmalara neden olan mikropların ve bunlar arasında özel önem taşıyan beta mikrobunun yol açtığı iltahaplanmalarda teşhis gözle muayenede ve boğaz kültürlerinde kolaylıkla yapılabilmektedir. Ancak geniz bölgesinin gözle görülememesi ve boğaz kültürü alınırken genize ulaşılamaması nedeniyle geniz eti iltihapları atlanabiliyor ve tedavi eksik kalabiliyor. Oysa örneğin beta streptokoklar bademcikleri hastalandırmadan sadece geniz eti iltahabı da yapabiliyor ve bu durumda sadece boğaz muayenesi ve kültürü yapıldığında hastada gerçek sebep saptanamamış oluyor” diye konuştu.


ENDOSKOPİ ÇOCUĞUNUZU KORKUTMASIN
Çocuklarda geniz bölgesinin endoskopik muayenesinin doğru tanıyı koyabilmek açısından çok önemli olduğunu dile getiren Doç. Dr. Şerbetçi, “bademciklerin değil sadece geniz etinin iltihaplanabildiği durumlar da var ve özellikle bu durumlarda geniz bölgesinin görülebilmesi ayırıcı tanıda ve doğru tedavide gerekli oluyor. Böyle durumlarda kesin tanı için endoskopik muayene oldukça önemli” dedi.

Doç. Dr. Şerbetçi, gerektiğinde yeni geliştirilen çapı 1 milimetre kadar küçük endoskoplar kullanılabildiğini ve deneyimli bir uzmanın eşliğinde çocuk muayenelerinin kolaylıkla yapıldığını ve böylelikle çocuğun endoskopiyi neredeyse hissetmediğini belirtti.

Geniz etinin ayırıcı tanısında hiçbir yöntemin endoskopik muayene kadar üstün olmadığını sözlerine ekleyen Doç. Dr. Şerbetçi, konu hakkında şu bilgileri verdi:
“Yapılan endoskopik muayene ile geniz eti hastalıklarının rahatlıkla hangi evrede ve koşulda olduğu hatasız bir şekilde saptanabiliyor. Bu sayede gereksiz antibiyotik tedavilerinin ve bazen de ameliyatların yapılması engellenmiş oluyor. Ayrıca, endoskopik muayene, antibiyotik gerektiren durumlarda problemin viral üst solunum yolu enfeksiyonu zannedilerek yetersiz tedavi edilmesi riskini de ortadan kaldırıyor ve eğer ameliyat gerektiren bir durum varsa ortaya konabiliyor. Böylelikle geniz etine bağlanabilen kulak gibi diğer komşu organ hastalıklarının tedavileri de kolaylaşmış oluyor.”

Şampuandan bebeğe kimyasal geçebilir



ABD’de yapılan yeni bir araştırmada, bebek losyonları, pudraları ve şampuanlarında bulunan “phthalates” adlı zararlı kimyasalların bebeklere geçebildiği belirtildi.

Pediatrics dergisinin internet sitesindeki habere göre, Washington Üniversitesinden Dr. Sheela Sathyanarayana’nın başkanlığında yapılan araştırmada, 2 ila 28 aylık 163 bebeğin bezlerindeki idrarda bulunan çeşitli türdeki “phthalates” seviyesine bakıldı.

Araştırmada, tüm idrar örneklerinde, ölçülebilir seviyede en az bir phthalates bulunduğu, örneklerin yüzde 81’inde ölçülebilir seviyede 7 veya daha fazla phthalates bulunduğu tespit edildi.

Sathyanarayana, bebek losyonu, bebek şampuanı ve bebek pudrasının kullanımının, bebeklerin idrarında artan miktarda monetil phthalates (MEP), monometil phthalates (MMP) ve monoisobutil phthalates (MIBP) bulunmasıyla bağlantılı olduğunu söyledi.

Bilimadamları, bu bağlantının 8 aydan küçük olan bebeklerde daha güçlü olduğunu bunun sebebinin küçük bebeklerin söz konusu maddelerin zehirleyici etkisine karşı daha hassas olmaları olabileceğini belirttiler.

Sathyanarayana, “Şu anda bunun potansiyel uzun dönemli etkisinin ne olabileceğini bilmiyoruz, ancak hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar bu maddelerin gelişme ve üreme sağlığı üzerinde etkisi olduğunu, insanlar üzerindeki bazı araştırmalar da sağlık üzerindeki olumsuz etkisini gösteriyor” dedi.

Phthalates, plastikleri daha esnek ve kokuları kalıcı kılmak için kullanılıyor. Bu maddeler oyuncaklar ve kişisel bakım ürünlerinde de bulunuyor.

Gürültü ve hipertansiyon ilişkili



Özellikle yatak odalarında 35 desibelin üzerinde gürültü olan evlerde yaşayanlarda, hipertansiyon görülme oranı ciddi olarak artıyor...

Avrupa’daki önemli bilimsel dergiler arasında yer alan European Heart Journal Dergisi’nin son sayısında, evi havaalanına yakın ya da işlek cadde üzerinde olanların hipertansiyon hastası olmaya aday oldukları belirtildi.

Avrupa Kardiyologlar Cemiyeti tarafından çıkarılan European Heart Journal Dergisi’nde, Oxford Üniversitesinden bir bilim adamının imzasını taşıyan makalede, çarpıcı bir araştırmaya yer verildi.

Söz konusu araştırmada, 140 gönüllü üzerinde yapılan çalışmada gürültünün kan basıncı artışı üzerine etkisi araştırıldı. Havaalanına yakın evlerde veya işlek bir cadde üzerinde oturanlarda, uyku sırasında 15 dakika aralıklarla kan basıncı ve yatak odalarındaki gürültü ölçümü yapıldı.

Uçak ve araç gürültüsünün uykudaki insanların kan basıncında anlamlı yükselmeye yol açtığı tespit edildi. Özellikle yatak odalarında 35 desibelin üzerinde gürültü olan evlerde yaşayanlarda, hipertansiyon görülme oranının ciddi olarak arttığı sonucuna varıldı.

10 DESİBEL ARTIŞ
En az 5 yıl süre ile havaalanına yakın bir yerde veya işlek bir cadde üzerinde ikamet edenlerde beyin kanaması, kalp krizi, böbrek yetmezliği gibi ciddi rahatsızlıklara yol açabilen hipertansiyonun ortaya çıkma ihtimalinin, büyük oranda arttığı tespit edildi. Araştırmaya göre, yatak odasındaki 35 desibellik gürültüde meydana gelecek 10 desibellik artış, bu kişilerde hipertansiyonun ortaya çıkma ihtimalini yüzde 14 oranında artırıyor.

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Türk, söz konusu araştırmayla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Türk, hipertansiyonun Türkiye için de ciddi sağlık problemleri arasında yer aldığı ve nüfusun yüzde 30-40’ının hipertansiyon hastası olduğunun, bilimsel araştırmalarda tespit edildiğini bildirdi. Hipertansiyonun ana sebebinin yiyeceklerle aşırı tuz tüketme alışkanlığı olduğunu belirten Türk, şunları kaydetti:
“European Heart Journal Dergisi, önemli tıp dergileri arasında yer almaktadır, dolayısıyla yapılan bu ilginç araştırma da dikkate değerdir. Ancak hipertansiyon konusunda Türkiye’de önemsenmeyen çok şey var. Yemeklerde ilave tuz kullanılması, özellikle hazır yemeklerde ve fast-food türü yiyeceklerde tuz miktarının günlük tuz ihtiyacından çok fazla olması, aşırı tuz tüketimine yol açmakta, bu da hipertansiyona sebep olmaktadır. Hipertansiyon yaşam kalitesini olumsuz etkileyen felç, kalp krizi ve böbrek yetmezliğine yol açan ana nedenlerden biri olarak yaşamımızı tehdit etmektedir. Hipertansiyonsuz bir yaşam için tuz kullanımının terk edilmesi, günlük düzenli yürüyüşler yapılması gerekmektedir.”

Özel tıp merkezine giderken, haklarınızı bilin

Sağlık Bakanlığı’nın özel sağlık kuruluşlarına ilişkin yönetmeliği yürürlüğe girdi. Hasta haklarını güvenceye alan yönetmeliğe göre, tıp merkezi, hastayı bir başka sağlık kuruluşuna sevk ederse masrafını karşılayacak ve ambulans bulunduracak.

Ayakta teşhis ve tedavi yapılan özel sağlık kuruluşlarına ilişkin yönetmelikte, bu kurumların faaliyet göstereceği yerler, çalışma usul ve esasları yeniden belirlenirken, 2000 yılında yürürlüğe giren Güzellik ve Estetik Amaçlı Sağlık Kuruluşları’nın da 2010 yılında tarihe karışmasını öngörüyor. Buna göre, 2010 yılından itibaren ‘estetik’ ve ‘güzellik’ ayrılacak; estetik tıp doktorlarına bırakılacak; güzellik salonları ise belediyenin denetiminde olacak.

Yönetmelik, Sağlık Bakanlığı’na faaliyetine ihtiyaç duyulan sağlık kurum ve kuruluşlarıyla insan gücü, tıbbi hizmet birimleri ve nitelikleriyle teknoloji yoğunluklu cihaz dağılımı alanında kamu ve özel sektörü kapsayacak şekilde planlama yetkisi veriyor.

Tıp merkezi binasının bulunduğu alan, imar mevzuatında gösterilen özel sağlık tesisi yerlerinde olacak. Ayakta teşhis ve tedavi kuruluşlarını tıp merkezi, poliklinik ve muayenehane olarak sınıflandıran yönetmelik uyarınca, tıp merkezinde başka bir kamu ya da özel sağlık kuruluşunda çalışmayan sorumlu müdür bulunacak ve kurumun faaliyet alanıyla ilgili her türlü işlemi yürütecek.

UZMAN YOKSA, HASTA KABULÜ DURDURULACAK
Tıp merkezinde, işten ayrılmadan dolayı o dalda başka bir uzman doktorun çalışmaması halinde hasta kabulü durdurulacak. Hasta kabulü durdurulan uzmanlık alanında 60 gün içinde uzman bulunamazsa ruhsatname geri alınacak ya da mevcut duruma göre yeniden düzenlenecek.

Tıp merkezlerinde cerrahi müdahale sonrasında hastaya yapılacak gerekli tıbbi bakım süresi 24 saatte tamamlanabilir olacak. Cerrahi müdahale ve yöntemi, başka bir yataklı kurumda aynı sorunun çözümü için gereken ve ilk müdahalenin devamı niteliğinde ikinci bir müdahaleyi gerektirmeyecek şekilde yapılacak.

HASTAYI SEVK EDEN MASRAFINI KARŞILAYACAK
Hastanın gözlem altında bulundurulacağı 24 saatlik süre en fazla 6 saat uzatılabilecek. Tıp merkezinde müdahale yapılan hasta, müdahaleye bağlı komplikasyonlar gelişmesi ve yoğun bakıma ihtiyaç duyulması halinde koordineli çalışılan özel ya da kamu kurumuna sevk edilecek. Hastanın transferi ve transfer edildiği hastanedeki teşhis ve tedavisiyle ilgili ücretleri, tıp merkezi tarafından karşılanacak.

Sağlık kuruluşları, acil başvuranları, hiç bir ayrım yapmaksızın ve ödeme imkanına bakmaksızın kabul edecek ve ilk tıbbi müdahaleyi yapmak zorunda olacak.

24 SAAT ÇALIŞAN HASTANEDE AMBULANS ZORUNLU
Kesintisiz hizmet veren tıp merkezleri, acil durumlarda ve hasta naklinde kullanılmak üzere ambulans hizmeti vermek zorunda olacak. Tıp merkezleri bu hizmeti, kendi ambulanslarıyla ya da özel ambulans şirketinden hizmet alımı yöntemiyle yerine getirebilecek.

Sağlık kuruluşları, sadece kendi hastalarıyla sınırlı olmak kaydıyla temel laboratuvar ve radyolojik tetkikleri ruhsat almadan yapabilecek.

REKLAM VE BİLİMSEL OLMAYAN TANITIM YASAK
Yönetmeliğe göre, sağlık kuruluşları reklam yapamayacak. Ayrıca, sağlık kuruluşları tarafından tıbbi deontoloji ve mesleki etik kurallarına aykırı, insanları yanıltan, yanlış yönlendiren, talep yaratmaya yönelik, doğruluğu bilimsel olarak kanıtlanmamış ya da yerleşik tıbbi metot haline gelmemiş uygulamalara dayalı tanıtım yapılamayacak. Sağlık kuruluşları diğer kuruluşlar aleyhine haksız rekabet yaratan davranışlarda bulunamayacak. Bu kuruluşlara, reklam yasağına aykırı olmamak kaydıyla bilgilendirici tanıtım izni veren yönetmelik, sağlığı koruyucu ve geliştirici bilgilendirme yapılmasına da imkan tanıyor.

EKSİĞİ OLAN KURULUŞLAR 3 AYDA KAPATILACAK
Sağlık kuruluşları il sağlık müdürlüklerinin oluşturacağı ekipler tarafından düzenli olarak denetlenecek. Denetleme sonucunda saptanan eksiklikler nedeniyle faaliyetlerin geçici olarak durdurulduğu dönemde hasta kabul eden ya da eksiklikleri 3 ay içinde gidermeyen kuruluşların ruhsatları iptal edilecek. Sağlık kuruluşları, hasta hakları ihlalleri ve bunlara bağlı sorunların önlenmesi konusunda gerekli tedbirleri almakla da yükümlü olacak.

BUGÜNDEN ÖNCE AÇILANLARA 4 YIL SÜRE
Sağlık kuruluşlarının zorunlu tıbbi hizmet birimleri, bu birimlerin fiziki özellikleri, sağlık kuruluşlarında gerçekleştirilebilecek cerrahi müdahaleler, temel laboratuvar ve radyolojik tetkikler, bulundurulması zorunlu tıbbi cihaz, araç ve gereçlerle ilaçlar, kayıt formları ve ekonomik yeterliliğe ilişkin konular tebliğle belirlenecek.

Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği bugünden önce açılan kuruluşlar ve sağlık kuruluşu açmak için yapılan başvurular için önceki yönetmelik hükümleri geçerli olacak, ancak sağlık kuruluşları, tebliğle belirlenecek konulara, doktor sayısı hariç olmak üzere en geç 4 yıl içinde uyum sağlayacak ve ruhsat alacak. Bu süre sonunda ruhsat almayan sağlık kuruluşlarının uygunluk belgeleri iptal edilecek.

Daha önce açılan sağlık kuruluşları, mevcut yönetmelikteki sorumlu müdür hükümlerine 6 ay; hasta hakları hükümlerine 3 ay; cerrahi müdahale, gözetim süresi ve transfer hükümlerine 2 ay içinde uyum sağlayacak.

GÜZELLİK VE ESTETİK TABELASI 2010’DA KALKACAK
Yönetmelikle, Güzellik ve Estetik Amaçlı Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik de yürürlükten kalktı, ancak geçici bir maddeyle bu kurumların faaliyet süresi 1 Ocak 2010 tarihinde sona erecek.

Bu tarih sonunda işleteni doktor olan müstakil merkezler, muayenehane, poliklinik ya da güzellik salonuna dönüştürülebilecek. Güzellik ve estetikle ilgili yürürlükten kalkan yönetmelikte sayılan tıbbi işlemlerin tamamı, sertifika veya buna benzer yetki belgesine dayanılarak, unvanlarda “estetik” veya bu anlama gelecek herhangi bir ibare kullanılmaksızın doktor tarafından yürütülebilecek.

GÜZELLİK SALONLARI BELEDİYEYE BAĞLANACAK
Güzellik ve estetik merkezlerinin işleticileri doktor değilse bu yer, işletenin tercihine göre güzellik salonuna dönüştürülebilecek. Böylece, yürürlükten kaldırılan yönetmeliğe göre açılan güzellik salonları, sağlık kuruluşu statüsünden çıkmış oldu. Güzellik salonu olarak açılan iş yerleri bundan böyle belediyelerce ruhsatlandırılacak.

Plastik ve köpükten bardaklarda kanser riski



Plastik ve köpükten yapılan bardaklar çay-kahve gibi sıcak bir maddeyle temas ettiğinde sıvı içerisine kanserojen madde bırakıyor. Uzmanlar, “Plastik bardakları soğuk ve asitsiz içecekler için kullanın” diye uyarıyor.

Prof. Dr. Selma Metintaş, “plastik ve köpükten imal edilen bardaklardan uzun süre sıcak sıvı içenler kanser tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir” ve Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer de “olasılık nedeniyle çok sıcak ve gazlı içeceklerin bu bardaklarda sunulması sakıncalıdır” uyarısı yaparken Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı Başkanı Selçuk Aksoy ise “usulüne uygun olarak üretilmiş ve gerekli denetimleri yapılmış plastik bardaklar gönül rahatlığıyla kullanılabilir” dedi.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selma Metintaş, Türkiye’nin, anayasasında da yer aldığı gibi çevre sağlığına önem veren ülkeler arasında olduğunu belirterek, günlük uygulamalarda bilinen ya da bilinmeyen birçok madde veya uygulamanın insan sağlığına zarar verebildiğini kaydetti.

Plastik bardaklar ve bu bardaklarda tüketilen çay, kahve veya sıcak içecekler konusunun üzerinde ciddi olarak durulması gereken konulardan biri olduğunu anlatan Prof. Dr. Metintaş, şöyle konuştu:
“Plastiklerin aslında gıda ambalajı ve sunuş aracı olması günümüzde geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Gıdanın, kimyasal ve bakteriyolojik bulaşmaması çok önemlidir. Temizlik ve kolay uygulanımı nedeniyle plastik bardaklar geniş kullanım alanı bulmuştur. Ayrıca plastik bardakların kolay taşıma ve tüketim kolaylıkları da bulunmaktadır. Ancak, herhangi bir saklama veya servis kabının, yiyeceğin kalite ve tadını değiştirmemesi, insan sağlığı açısından toksik bir tehlike yaratmamış ve gıda ile temasta bulunacak nitelikte olmaması gerekir.”

KANSER TEHLİKESİ
Prof. Dr. Metintaş, plastik bardaklar içerisine konulan 70-90 derece sıcaklığındaki içeceklerin, içinde bulunduğu plastik malzemeyi ısı etkisiyle çözüp monomerlerine ayırdığını belirterek, bunun tehlikeli sonuçlara yol açtığını bildirdi. Monomerlerin insan sağlığına zararlarının bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Metintaş, şöyle devam etti:
“Bu monomerler tehlikeli kanserojen malzemelerdir. Köpük bardakların ısıya dayanıklılığı daha yüksektir. Ancak, daha yüksek ısıdaki sıvılar bu materyalin de çözünmesini sağlayabilir. Bu durumda yine monomerik gruplar sıvıya geçecek ve oral (ağız) yolla bünyeye toksik madde alımı gerçekleşir. Şu anda plastik bardaklardaki sıcak içeceklerin bazı kimyasal reaksiyonlara yol açtığını biliyoruz. Plastik ve köpükten imal edilen bardaklardan uzun süre sıcak sıvı içenler kanser tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.”

KAĞIT BARDAK KULLANIMI
Prof. Dr. Metintaş, plastik ambalaj maddesinin diğer bir zararının da meydana getirdikleri katı atık olduğunu ifade ederek, nüfus artışı, sanayileşme ve tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin “kullan-at” türü ambalajların aşırı tüketimine yol açtığını bildirdi.

Plastik maddelerin çevreden yok olması için uzun yıllar gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Metintaş, “Bu da gerek çöp alanlarında artık hacminin artmasına gerekse ham madde ve kaynak israfına neden olmaktadır. Plastik bardakların insana verdikleri zararı bu açıdan da ele almak gerekir. Plastik bardaklar yerine kağıt bardak uygulaması önerilebilir. Kağıt bardaklar, sağlık ve atık maddenin geri dönüşümü açısından insan sağlığına daha uygundur” dedi.
Prof. Dr. Metintaş, plastik ve köpük bardakların insan sağlığına zararları konusunda yaptıkları çalışmayı Doç. Dr. Burhanettin Işıklı ile gerçekleştirdiklerini sözlerine ekledi.

“ÇOK SICAK VE GAZLI İÇECEKLERLE SUNULMAMALI”
Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer de poliklor ve etilen içeren plastik kapların 70 dereceden fazla sıcak ve asitli sıvılarla temas etmeleri halinde bazı kimyasal ürünlere dönüşebildiklerini söyledi.

Bunların içinde nitrozaminin de bulunması nedeniyle muhtemel karsinojenlerden (kansere neden olan kimyasal madde) bahsedilebileceğini ifade eden Tuncer, “Bu kanser etkeni muhtemel olan maddeler hiçbir zaman kesin kanser yapar denemez. Ancak, bu olasılık nedeniyle çok sıcak ve gazlı içeceklerin bu bardaklarda sunulması sakıncalıdır. Ancak su için kullanılabilir” uyarısını dile getirdi.

Bu konuda çok detaylı çalışma olmadığını belirten Tuncer, köpük bardaklar için de ciddi bir tehlikeden bahsetmenin şu andaki bilgilerle doğru olmayacağının altını çizdi.

“PAGEV: BU İDDİALAR TAMAMEN KOMPLO TEORİSİ”
Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Başkanı Selçuk Aksoy ise yapılan araştırmaların plastiğin insana ve çevreye zarar vermeyen, ayrıca tamamen geri dönüştürülebilir bir malzeme olduğunu kanıtladığını söyledi.

Ekonomik ve kolay uygulanabilir olması nedeniyle plastiğin bütün dünyada kağıt, çelik, alüminyum, ahşap ve cam gibi malzemelerin yerine alternatif olarak kullanıldığını anlatan Aksoy, şöyle konuştu:
“Plastik tüketimi giderek tüm dünyada artıyor. Yaşamımızın her alanında karşımıza çıkan plastiğin tüketim oranının fazlalığı, ülkelerin gelişmişliğinin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Çevre bilinci çok daha gelişmiş toplumlarda plastik malzemeler diğer malzemelere tercih ediliyor. Çünkü plastikler üretim, işleme ve geri dönüşüm aşamalarında en az fosil kaynaklı enerji tüketen ve çevresel etkisi en az malzemedir. Plastik bardakların kansere yol açtığı konusunda ise öne sürülen iddiaların bilimsel dayanakları bulunmuyor. Eğer plastik bardaklar kansere yol açsaydı tüm dünyada bu bardaklarla sıcak veya soğuk içecek tüketimi olmazdı.

Bütün dünyada özellikle Avrupa’da sıcak içecek (kahve ve çay) otomat makinelerinde yıllardır plastik bardaklar kullanılıyor. PAGEV olarak bu iddiaları tamamen komplo teorisi olarak değerlendiriyoruz. Bilimsel araştırmalarla bu iddiaların doğruluğu ispatlanmadan konuşmak, binlerce kişiye istihdam sağlayan büyük bir sektörün tümünü zan altında bırakır ki bunu kabul etmek mümkün değil.”

Aksoy, PAGEV olarak numuneleri testlerden geçirilmiş ve ilgili direktiflere uyumluluğu kontrol edilmiş hiçbir plastik maddenin kanser yapmadığını vurgulayarak “Usulüne uygun olarak üretilmiş ve gerekli denetimleri yapılmış plastik bardakları gönül rahatlığıyla kullanmakta hiçbir sakınca yoktur” diye konuştu.

Şifalı bitkilere onay verildi!



Halk arasında bazı hastalıklara iyi geldiğine inanılan defne, adaçayı, sığır kuyruğu gibi doğal ürünlerin faydaları, bilimsel çalışmayla kanıtlandı.

Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Moleküler Biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mahmut Çalışkan, yaptığı açıklamada, kentte yoğun olarak yetişen bitkilerin faydaları üzerinde inceleme yaptıklarını söyledi.

"Bitkilerde antibakteriyel etkiler var mı?" projesi kapsamındaki çalışmayla, bölgede yetişen defne, adaçayı ve sığır kuyruğunu 2 yıl süresince topladıklarını ve güneş görmeyen bir ortamda kuruttuktan sonra yağlarını aldıklarını ifade eden Çalışkan, şöyle devam etti: "Bitkilerden elde ettiğimiz yağları, bakteri ortamına aktardık ve bu şekilde beklettik. Daha sonra bu yağın bakterinin gelişimini durdurup durdurmadığını, antibakteriyel etkilerinin olup olmadığını araştırdık.

Yaptığımız çalışmayla yıllarca ninelerimizin şifa niyetine soğuk algınlığı, öksürük balgam söktürücü olarak kaynatıp içtiği sığır kuyruğunun; mideyi rahatlattığı ve idrar söktürücü özelliği olduğuna inanılan adaçayının; kozmetik sanayisinde yoğun olarak kullanılan ve ağrılara iyi geldiği belirlenen defnenin, antibakteriyel özelliklerinin bulunduğu ve yararlı olduğu sonucuna ulaştık.

" Çalışkan, hastalıklara iyi geldiğine inanılan diğer doğal ürünler
üzerinde de araştırmalarının devam edeceğini sözlerine ekledi.

Kışın kilo vermenin püf noktaları..



Kış aylarında vücut biraz rehavet dönemine girer. Yazın yoğun ve canlı temposunun aksine daha az gezeriz ve daha az hareket ederiz.

Buna soğuk havalar nedeniyle kapalı mekanlardan çıkmamak ve hareketsizlik de eklenince kış, beraberinde fazla kiloları da getirmiş olur. İşte bu nedenle kış aylarında vücut yağlanmaya diğer dönemlere göre çok daha fazla meyillidir..

Hergün hareket edin, vücudunuzu mutlu edin...

Soğuk ortamda kaslar daha çok kasılır ve gevşemekten uzaklaşır. Bu soğuğa karşı vücudun verdiği bir tepkidir. Uzmanlar, vücudun kış dönemlerinde doğal bir savunma mekanizması tepkisi verdiğini ve yağlanmaya başladığını ifade etmektedir.

Fakat bilinçli egzersiz ve spor aktiviteleriyle kış aylarında aşırı kilo alımı kesinlikle önlenebilir. Uzun süreli ancak düşük tempolu egzersizler kışın kilonuzu kontrol etmenizi sağlayacak en önemli yardımcınız olacaktır.

Dans edelim mi?

Kışın bazı spor dallarıyla uğraşmak pek pratik olmayabilir. Dışarıda spor yapmak, yürüyüş yapmak ya da bisiklete binmek gibi sporlarla kışın uğraşmak gerçekten çok zor olabilir.

Bu kış kendinize yeni bir hobi edinerek hem formunuzu koruayabilir, hem de yepyeni bir beceri edinebilirsiniz: Salon dansları yapması çok zevkli bir aktivite türüdür. Emin olun yaptıkça bağımlısı haline geleceksiniz.

Kışın neden daha çok kilo alınır?

Vücut, daima kendi ısısını dengede tutabilmek için harcadığı enerjiyi kontrol altında tutmaya çalışır. Bu doğrultuda kendi ısısını korumak için harcadığı enerjiyi düşürerek, metabolizma hızını yavaşlatır.

İşte bu nedenle besinler enerji yoğunluklarına dikkat edilerek tüketilmelidir. Yüksek kalori alındığı zaman, vücut fazla enerjiyi yakamayıp, bunları vücutta yağ olarak depolayacaktır.

Kış aylarında aşırı yağlı yemeklerden kesinlikle kaçınılması gerekir. Bunun yerine egzersiz ile günlük alınan enerjiyle sarf edilen enerjinin dengelenmesine çalışılmalıdır.

Kendinizi bırakmayın! Yaz yine gelecek :)

Unutmayın yaz eninde sonunda yine gelecek. Bir sonraki bahar yaklaştığında paniğe kapılmamak ve güvenle yaza girebilmek aslında şu anda vücudunuzla nasıl geçindiğinize bağlı... Bu yüzden her kış yaptığınızı bu sefer yapmamaya çalışın: Ölçülü yiyecek tüketin, bol hareket edin ve zararlı yiyeceklerden uzak durun!

Kilo almamak için öneriler

* Yemek saatlerinizi aksatmayın.
* Salatanıza yağ eklemeyin.
* Lifli besinler tüketin.
* Hazır meyve suları yerine meyve tüketin.
* Etli pişen sebze yemeklerine yağ eklemeyin.
* Gün içerisinde 8 saatten fazla uyumayın.

Dengeli beslenme kuralları

Herhangi bir sağlık problemi yaşanmıyorsa, bir hafta içinde aşağıdaki besin öğelerinin vitamin ve mineral ihtiyacının karşılaması için mutlaka tüketilmesi gerektiği bildiriliyor.

Süt ve yoğurt grubu: (2-3 porsiyon)
1 büyük su bardağı süt, 1 büyük su bardağı yoğurt

Et ve yumurta ve kurubaklagil grubu: (3-4 porsiyon) 30 gram kırmızı et, 40 gram beyaz et, 1 kibrit kutusu beyaz peynir ve 1 yumurta

Sebze grubu: (3-5 porsiyon) 4 yemek kaşığı pişmiş sebze yemeği, 1 orta boy havuç

Meyve grubu: (3-5 porsiyon)
1 orta boy elma, 1 orta boy şeftali, 1 ince dilim karpuz

Yağ grubu: (2 porsiyon)
5 adet zeytin, 1 tatlı kaşığı sıvı yağ, 2 adet ceviz

Ekmek ve diğer tahıl grupları: (6-11 porsiyon) 1 ince dilim kepekli ekmek, 1 kepçe çorba, 2 yemek kaşığı pirinç pilavı, 2 yemek kaşığı makarna, 1 orta boy patates ve 2 adet galeta

Leke açıcı kremler tehlike saçıyor!



Londra'da bulunan Hammersmith Hastanesinden Tricia Tan ve Tony Golgstone, 3 yılda yaklaşık 13 kilo alan, 18 ay boyunca hamile kalamayan, kol, sırt, karın ve bacaklarında yırtıklar oluşan, sürekli mantar hastalığından şikayet eden ve kas güçsüzlüğü olan 28 yaşında aşırı kilolu bir kadını tedavi ederken, kadının bu şikayetlerine kara borsadan satın aldığı leke açıcı kremlerin neden olduğunu gördü.

Doktorlar önce kadına böbrek üstü bezlerinden salgılanan glukokortikoid hormonlarının kanda aşırı miktarda bulunmasıyla ortaya çıkan Cushing sendromu tanısı koydu, ancak yapılan kan testleri tanıyı yalanladı.

Daha sonra kadının izinsiz olarak leke açıcı krem satan bir mağazadan bu kremlerden aldığı ve 7 yıl boyunca haftada 2 tüp kullandığı anlaşıldı.

Doktorlar, kaşıntı tedavisinde kullanılan ve fazla kortizon içeren bu kremin doktor tavsiyesi olmadan 2 haftadan fazla kullanılmaması gerektiğini belirtiyor.

Tan ve Golgstone'un raporları, The Lancet dergisinde yer alıyor.