Patates Cipsi Kanser Yapiyor



Aman dikkat! Çocukların çok sevdiği patates cipsi kanser yapıyor.

Uzun süreli patates cipsi tüketiminin, kanserojen 'akrilamid' maddesinin kanda birikmesine neden olduğu bildirildi.

Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz, doğal beslenmenin, sağlığı korumanın en kolay ve ucuz yolu olduğunu söyledi.

Doğal beslenme konusunda kendilerini destekleyen son bir çalışmanın İsveç ve Polonyalı araştırmacılar tarafından yapıldığını ve 'American Journal of Clinical Nutrution' isimli çok saygın bir derginin 2009 Ocak sayısında yayınlandığını belirten Prof. Dr. Yılmaz, bu araştırmanın, patates cipsi gibi çok yaygın olarak tüketilen yiyeceklerin nasıl sağlığa zarar verdiğini gösterdiklerini ifade etti.

Araştırmacıların yetişkin 40 sağlıklı insana 4 hafta boyunca 160 gram patates cipsi yedirdiğini, bu miktar cipsin içinde 157 miligram akrilamid maddesi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Yılmaz, şöyle dedi:

''Akrilamid sık tüketilen birçok yiyecekte bulunan bir molekül olup en fazla kızarmış patates ve mısır gevreğinde bulunur. Dört hafta sonrasında araştırmaya katılanların kanlarında akrilamid birikimi olmuş, ayrıca iltihaplanmaya yol açan hs-CRP ,IL-6 ve oksijen radikallleri artmıştır. Ayrıca kanda iltihabi reaksiyonlara cevap olarak beyaz kan hücrelerinin aktivasyonu da artmıştır.''

Prof. Dr. Yılmaz, akrilamidin; yüksek ısıda besinlerde çıkan vücuda zararlı kimyasal bir madde olduğunu, yüksek ısıda protein ile şekerin kimyasal reaksiyona girip 'akrilamid'i doğurduğunu vurgulayarak, ''Bu madde plastik sanayiinde kullanılıyor. Sigarada kansere yol açtığı sanılan maddeler, arasında akrilamid de bulunuyor'' diye konuştu.

İltihabi reaksiyonların kalp krizi, kanser gibi birçok hastalığın sebeplerinin başında geldiğini, çocukların daha küçük yaşlardan itibaren sağlıklı beslenme konusunda bilgilendirip onlara örnek olunması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Patates cipsi, kalp rahatsızlıkları, obezite ve kanser riskini artırıyor. Çocukların geleceğini karartıyor. Dünya Sağlık Örgütü ile Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu'na göre, bir yetişkinin günde en fazla 6 gram tuz alması, 65 gram yağ tüketmesi gerekiyor. Yani günde 2 paket cips yiyen bir çocuk, bu oranları fazlasıyla aşıyor.

Tüm çocukların bayıldığı patates cipsi, aslında bu minik vücutlar için zehirden farksız. Dünya Sağlık Örgütü ile Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu'nun (FDA) verileri, günde 2 paket cips yiyen bir çocuğun, bir yetişkinin bile almaması gereken oranda yağ ve tuz tükettiğini gösteriyor. Bu iki kurumun uzmanlarına göre, günde ortalama 2000 bin kalori alan bir yetişkinin en fazla 65 gram yağ tüketmesi gerekiyor. Üstelik bu toplam yağ miktarının içinde, kalbe zararlı olan doymuş yağ oranının 20 gramı aşmaması gerekiyor. Sigara kadar tehlikeli olan trans yağların ise hiç tüketilmemesi gerekiyor.''

Türkiye'de satılan patates cipslerinin üzerinde hangi oranda doymuş ve trans yağ kullanıldığı bilgisinin yer almadığını kaydeden Prof. Dr. yılmaz, şunları söyledi:

''Ancak İngiliz Kalp Vakfı'nın (BHF) verilerine göre, 100 gramlık patates cipsindeki doymuş yağ oranı 10, trans yağ oranı ise 3 grama kadar çıkabiliyor. Tuz oranı da 3 grama kadar yükseliyor. Bir başka deyişle günde 100 gramlık iki paket cips yiyen bir çocuk, aslında bir yetişkin alması gereken yağ ve tuz oranını tüketmiş oluyor.

ABD'deki California Üniversitesinin araştırmasına göre de, doymuş yağ tüketimi günlük 20 gramı aştığında obezite riski yüzde 80 ve kalp rahatsızlıklarına yakalanma riski yüzde 60 yükseliyor. Trans yağ ise damarlarda tıkanmaya yol açarak kalp rahatsızlıklarına yakalanma riskini 2 kat artırıyor. Patates cipsinin yağda kızartılması sırasında ortaya çıkan kanserojen ''akrilamid'' adlı maddenin kanda birikmesine neden olduğu artık biliniyor.''

Prof. Dr. Yılmaz, aşırı patates cipsi tüketiminin dengesiz bir beslenme şekli olduğunu, çocukların kalsiyum ve proteine, vitamin minerallere ihtiyacı olduğunu belirterek, ''Her gün köfte, tavuk veya balık, süt veya ayran meyve ve sebze tüketilmeli. Çocuğa yasak koymak yerine yediklerini dengeli hale getirmeyi öğretmek önemli'' dedi.

Cinsel Islev Yogasi



Vücut ve ruhun harmonisini vurgulayan felsefi ve fiziksel bir yaşam tarzı olan yoganın hem bütünlük hem de disiplin anlamına gelen bir sanat olduğunu söyleyen CİSED Başkanı Dr. Cem Keçe; "Binlerce yıl önce, Hindistan'da ortaya çıkmış bir sistem olan yogayı hepimiz bir rahatlama meditasyonu olarak tanıdık.

Yoga; bizi meydana getiren fiziksel, ruhsal enerji ve akılsal vücudumuzu bir bütün olarak algılayarak disipline etmemize yarayan bir çalışmadır. Çünkü insanın sinirsel durumu zihin ile nefes arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Sinirlendikçe insanın nefesi hızlı ve düzensiz olmaya başar. İnsan rahat olduğunda nefesi sakinleşir. Böylece insanın sinirsel zihinsel durumu nefese yansımaktadır. Eğer insan doğru ve derin nefes alabilirse sinir sistemini, zihnini ve boşalmasını daha iyi kontrol edebilir." dedi.

Cinsel işlev yogası nedir?
Yoganın kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlayan enerji noktalarını uyardığını söyleyen CİSED Genel Sekreteri Psk. Gülüm Bacanak; "Erken boşalan erkekler genellikle aceleci, telaşlı ve gergin olurlar. Bu nedenle yogayı ilk başta terapistin önermesiyle uygulamaya çalışan bu erkekler yogayı tanımaya başlayınca hayat tarzlarını değiştirmeye başlıyorlar. Daha huzurlu, daha yavaş, daha kontrollü oluyorlar. Cinsel işlev yogası, özü itibariyle yoganın temel özelliklerini taşımaktadır, ancak burada asıl amaç; erken boşalan kişinin stresini ve gerginliğini azaltmasına zemin hazırlamaktır. Çünkü yoga kişinin egosunu azaltmayı hedefler.

Ayrıca cinsel işlev yogası; cinsel yaşamlarına sağlıklı bir şekilde dönmekte
zorlananlara yol gösterebilir, kişilerin verimliliklerini etkileyen anksiyete ve
depresyon gibi psikolojik sorunlarını aşmalarına yardımcı olabilir. Cinsel işlev yogası yapanların, testosteron hormonlarının arttığı, streslerinin azaldığı, cinsel arzu ve isteklerinin arttığı artık bilinen bir gerçektir. Cinsel işlev yogası yapan kişiler, cinsel hayata dört elle sarılabilir, sosyal hayata daha kolay uyum sağlayabilir ve gereksiz streslerden uzak durarak mükemmel sonuçlar elde
edebilirler." dedi.

Nefes kontrolü erken boşalmanın üstesinden gelmede oldukça etkilidir
Doğru nefes alıp vermenin ve nefes kontrolünün erken boşalmanın üstesinden gelmede etkili olabileceğini söyleyen CİSED Başkanı Dr. Cem Keçe; "Yoga yaparak kişi boşalma refleksi üzerinde denetim sağlamayı, daha iyi yaşamayı ve ruhsal dengesini kurmayı öğrenebilir. Yoga nefesini bilen ve uygulayan insan erken boşaldığı için kendine olan öfkesini azaltabilir, erken boşalacağım veya yine başaramayacağım korkularını kolaylıkla yenebilir, her zaman sakin ve dengeli olabilir.

Erken boşalmanın üstesinden gelmeye çalışan bir erkek; aşk kaslarını alıştırmak için, bir çiçeği koklar gibi derin bir nefes almalı ve bir mumu üfler gibi nefes vermelidir. Nefes alırken vücudundaki kasları kasmalı, verirken gevşetmelidir. Kişi her nefes aldığında içinin neşeyle, mutlulukla, huzurla ve enerjiyle dolduğunu, her nefes verdiğinde ise içindeki sıkıntıların, endişelerin, korkuların bir kuş gibi uçup gittiğini hayal etmelidir.

Kişi derin nefes aldığında, makat, yumurtalık ve kasık bölgelerini kapsayan ve kontrol eden aşk kaslarını olabildiğince kasmalı, birkaç saniye nefesini tutmalı ve daha sonra yavaşça nefesini verirken aşk kaslarını tamamen gevşetmelidir. Bu süreçte mümkün olduğunca yavaş bir şekilde nefes alıp, vermelidir. Bu sayede aşk kaslarını gevşemeye programlayan ve nefesini kontrol etmeyi başaran bir erkek zamanla boşalmasını da kontrol etmeyi öğrenebilir.

Ayrıca cinsel ilişki sırasında da aşk kaslarının gevşek olması çok ama çok önemlidir. Sevişme sırasında hazza ve aşk kaslarının gevşek olmasına yoğunlaşan bir erkek, zamanla cinsel ilişki sırasında da boşalma kontrolünü kalıcı bir hale getirmeyi başarabilir" dedi.

Gribe Karsi Kalici Korunma Yolu



Doç. Dr. Wayne A. Marasco, gribe karşı korunma yollarını açıkladı.

Yeni bilimsel keşif, bir gün griple mücadelede aşının yanında her yıl değişmesi gerekmeyecek tedaviye umut ışığı yakıyor.

Sadece kuş gribini değil, influenza virüslerinin yaklaşık yarısından fazlasını etkisiz hale getiren yeni antikorlar keşfettiklerini söyleyen Harvard Medikal Okulu'ndan Doç. Dr. Wayne A. Marasco, "Mevsimsel influenza virüsleri bizi kışın etkiliyor. Antikorlar influenza virüslerinin yeni bir kısmını tanıyor ve yeni bir mekanizmayla virüs etkisiz hale getiriyor. Bu nedenle bu gerçekten yeni bir hedef, mekanizma ve insan antikorları" diye konuştu.

Nature Structural and Molecular Biology dergisinde yayınlanan çalışmada, antikorların ilaç gibi kullanılabileceğini belirten Marasco, antikorlardan elde edilen ilaçlar kolon, göğüs ve lenfoma kanseri gibi hastalıkların tedavisinde yaygın yer kaplayacağını açıkladı. Yeni keşfedilen antikorlardan elde edilen ilaçlar diğer tedavilerin kombinasyonuyla kuş gribi ve mevsimsel influenzayı tamamen tedavi edebilir ya da önleyebilir ve bunun yanında uzun süreli grip aşısı geliştirmesi için yapılan çalışmalara yol gösterebilir.

Marasco, bu grip antikorlarının tamamen insan antikor ilaçlarının içinde geliştirilebildiğini belirterek, bunların kliniklerde kullanılabileceğini söyledi. Marosco bu antikorların grip aşısının yerini alamayacağını belirterek, "Fakat bunlar bize aşı geliştirmek için yeni bir yaklaşım verdi. Eğer virüsün içindeki bölgeyi hedefleyen aşı geliştirilirse bu uzun süreli koruma sağlayabilir" dedi.

Stresle Basa Cikma Yontemleri



Psikolog Göksu Göktaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kişinin ruh haliyle ilgili olan stresin, kontrol edilmediğinde birçok biyolojik rahatsızlıkları da beraberinde getirdiğini bildirdi.

Göktaş, yaşamın neredeyse her anının stresle karşı karşıya geçtiğini belirterek, ''sabah asansör bozuksa, trafik kötüyse, iş yerinde herkes gerginse, borçlar birikiyorsa, çocukların istekleri bitmek bilmiyorsa... Bu listeyi sonsuza kadar uzatabilirsiniz, ama bu, strese mahkum yaşayacağımız anlamına gelmez'' dedi.

Birçok kişinin strese mahkum olmamak için her konuda olumlu şeyler düşünmeye çalıştığını, ancak olumlu düşünerek stresi yok etmenin mümkün olmadığını belirten Göktaş, şunları söyledi:

''Olumlu düşünme, boşa gösterilen bir çaba olarak kalacaktır, ama kontrol altına alabiliriz. Stresle baş etme yöntemleri herkes tarafından uygulanması zor ve 'nerede bende o şans' dedirtecek kadar imkansız görünüyor, oysa, o kadar zor değil.''

Göktaş, maça giden erkeklerin evlerine döndüklerinde her zamankinden daha rahat göründüklerinin aile fertleri tarafından fark edilebildiğine dikkati çekerek, ''Bunun nedeni maç sırasında bağırıp, bir süreliğine de olsa sorunlardan uzaklaşmadır. Bu nedenle, çevrenizde kimsenin olmadığına emin olduğunuzda kendi kendinize konuşun, bağırın, şarkı söyleyin. Kendi kendine konuşmak hakkındaki olumsuz yargıları da bir tarafa bırakın. Sizin ruh sağlığınız başkalarının ne düşüneceğinden daha önemlidir'' dedi.

Parkta oturmayı da stres atma yöntemi olarak gösteren Göktaş, ''bir parkta oturup kuşları, çocukları, bekçileri, köpekleri izlemenin, sadece 15 dakika beyni bu doğal akışa bırakmanın gergin vücudun ve dolu zihnin rahatlamasını sağlayacağını'' ifade etti.

-BİRKAÇ DAKİKADA RAHATLAMA TEKNİĞİ-

Göktaş, evde strese girildiğinde komik bir şarkı söylemenin, hatta komik hareketler yapmanın, zorla da olsa gülmek ve çocuk ruhunu yakalamanın birkaç dakika içinde kişiyi rahatlatacağını bildirerek, şöyle devam etti:

''Zaman zaman fiziksel bir yük hissederiz. İçinizden bir şeyler devirmek, fırlatmak gelir. Bu gerçekten o anki bir ihtiyaçsa birkaç yastık yumruklayabilir, yerinizde hızlı koşma hareketi yapabilir, havaya tekmeler savurabilirsiniz. Bunları yalnız bir ortamda yapmak daha doğal olmanızı ve rahatlamanızı sağlar.''

Göktaş, stresi kontrol altına almada sporun gücüne de dikkati çekerek, ''araştırmalar sürekli yapılan sporun stresi kontrol altına almadaki etkisini kanıtladı. Örneğin yürüyüş, yüzme, koşu ve tenis. Kendinizi yorgun hissetseniz bile spor yapmanız, akşam eve huzur içinde dönmenizi sağlayacaktır'' dedi.

Psikolog Göktaş, bu önerilerin bazı kişilere komik gelebileceğini belirterek, ''komik olduğunu düşünmeyin, mutlak uygulayın. Stresi kontrol altına aldığınızda komik bulduğunuz bu önlemleri yaşam tarzınız haline getireceğinizden emin olun'' diye konuştu.

Gunde Kac Saat Uyumaliyiz?



Uzmanlara göre birçok erişkin günde ortalama 6- 8 saat uykuya ihtiyaç duyar. Bazı kişilerde bu rakam 12 saate yükselirken, bazı kişilerde ise 4 saate kadar inebilir. Yeni doğmuş bir bebek ise günde 16 saat uyur.

Anadolu Sağlık Merkezi Nöroloji Uzmanı Dr. Ferda Korkmaz, iyi bir uykunun kişinin sağlıklı bir yaşam için çok önemli olduğunu kaydetti. Korkmaz'a göre kişi, uyanık olduğu her iki saat için bir saatlik uykuya ihtiyaç duyuyor. Yaş ilerledikçe bu oran değişiyor ve uyanık kalınan her iki saat için 45 dakikalık uyku gerekiyor. Başka bir deyişle, gün boyunca uyanık kalınan her saat için 'uyku borcu' biriktiriliyor. On altı saatlik bir günün sonunda, genç bir insanın 'uyku bankasına' borcu sekiz saate ulaşıyor. Buna karşılık yaşlı bir kişinin uyku borcu sadece yaklaşık altı saat düzeyinde bulunuyor.

Günde yeterince uyunması gerektiğini kaydeden Korkmaz, geç saatlere kadar uykusuz kalmanın belli bir süre sonra kişide bellek sorunlarının yaşanmasına yol açabileceğini söylüyor. Korkmaz, uyku için yeterli zaman ayrılmadığı taktirde kişide düşünme ile ilgili sorunlar çıkabileceğini belirterek şu urılarda bulunuyor: "Uykusuzluk bellek ile ilgili ve karar verme süreçlerinde sorunlar yaşanmasına sebep olabilir. Uykusuzluk dışında birtakım uyku rahatsızlıkları da uykuda solunum bozuklukları, kan oksijen düzeyindeki değişikliklere sebep olarak ciddi bilişsel ve bedensel bozulmalara neden oluyor. Bunlar arasında kalp, akciğer ve hormonal hastalıklar yer alıyor."

Uyku süresinin yaşla birlikte değişmekle birlikte, herkesin uyku süresinin kendine has olduğunun altını çizen Korkmaz şu bilgileri veriyor: "Bunu değiştirebilmek pek mümkün değildir. Bazı kişiler günde 12 saat, bazı kişiler ise 4 saat uykuya ihtiyaç duyarlar. Ancak toplumda bir çok erişkinin ortalama uyku süresi 6- 8 saattir. Yaşla birlikte hem uyku süresinde hem de uyku mimarisinde değişiklikler olur. İnsanlar yaşlandıkça, toplam uyku süresinde ve rüyayla alakalı uyku evresinde geçen sürede bir düşüş başlar. Yeni doğmuş bir bebek ise günde 16 saat uyur."

Bronşit Deyip Gecmeyin



Cinsellikten kalbe, beyinden damarlara kadar uzanan büyük hastalık..

Prof.Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, halk arasında kronik bronşit ve amfizem diye bilinen KOAH’ın, dünyada 600 milyon insanda rastlanan hastalık olduğunu Türkiye’de de 4 milyon KOAH’lı olduğunu belirtti.

Küçükusta, dünyada en çok ölüme neden olan hastalıklar içinde 4. sırada yer alan KOAH’la ilgili bilinmeyenleri anlattı.KOAH ‘Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı’ kelimelerinden türetilmiş bir terimdir.

Bronşlarda kronik iltihapla beraber geriye dönüşü olmayan daralma ve akciğer dokusunda harabiyet, yani amfizem de vardır. Bir başka deyişle, KOAH nefes darlığına yol açan kronik bronşit ve amfizemin birlikte bulunduğu bir hastalıktır. KOAH aslında önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olmakla beraber, tıpkı diyabet veya ateroskleroz, yani damar sertliği gibi tamamen iyileşmesi mümkün değildir.

ERKEK HASTALIĞIYDI

KOAH’ın başta gelen nedeni sigara tiryakiliğidir. Buna, daha doğrusu tütün içilmesi demek gerekir, çünkü tütünün sadece sigara olarak içilmesi değil, puro, pipo veya nargile... şeklinde kullanılması da KOAH için risk yaratır. Sigara dumanına pasif olarak maruz kalanlar, yani kendileri sigara içmedikleri halde dumanaltı olanlar da KOAH tehdidi altındadırlar.

Yakın yıllara kadar KOAH bir erkek hastalığı olarak bilinirdi. Çünkü geçmişte kadınlar erkekler kadar çok sigara içmiyorlardı. Sigara tiryakiliğinin kadınlar arasında bir salgın gibi yayılmasıyla KOAH’lı hanımların sayısı da her geçen gün katlanarak artmaktadır.

MUTLAKA BIRAKIN!

KOAH’ ın önlenmesinde en önemli unsur sigara ile savaşılmasıdır. Son yıllarda dünyanın birçok ülkesinde kapalı alanlarda, hatta bazı ülkelerde açık alanlarda bile sigara içilmesi yasaklanmıştır. Bu, hem içmeyenlerin sigara dumanından rahatsız olmamaları ve hem de özellikle de gençlerin sigara içmeye özenmemesi bakımından çok yerinde bir uygulamadır.

Sigara içen KOAH’lıların sigarayı mutlaka bırakması gerekir. Bu sayede, hastalığın ilerleme hızı yavaşlatılmış olur, ama bronşlarda meydana gelen bozuklukların ve akciğer fonksiyonlarındaki kayıpların tamamen düzelmesi mümkün değildir.

KALİTEYİ BOZUYOR

KOAH yaşam kalitesini bozan hastalıktır. Hastalığın ileri evrelerinde, değil merdiven çıkmak, yol yürümek, ev içinde odadan odaya geçmek, giyinmek, soyunmak, tıraş olmak, banyo yapmak gibi hareketler hastayı nefes nefese bırakır. Birçok hasta yatağa bağımlı hale gelir.

CİNSELLİĞİ ETKİLİYOR

Son yıllarda KOAH’ın sadece akciğerleri ilgilendiren bir hastalık olmadığı, kas zayıflığı, kilo kaybı, kalp, damar hastalıkları, hipertansiyon, depresyon, beyin faaliyetlerinde azalma, seksüel fonksiyonlarda azalma, diyabet gibi rahatsızlıkların ortaya çıkmasını kolaylaştırdığı da biliniyor.

ÇOK DA PAHALI BiR HASTALIKTIR

Halkımız, bu hastalık için ‘öldürmez, ama süründürür’ şeklinde son derece doğru bir tanımlama yapar. Gerçekten de, KOAH ani ölümlere neden olan bir hastalık değildir. ‘Ölsem de şu dertten kurtulsam’ sözlerini pek çok hastamdan duyduğumu söylemek isterim.

KOAH, pahalı bir hastalıktır da aynı zamanda. Birçok hastanın sürekli ilaç ve oksijen kullanması, bazılarının yılda birkaç kere hastanede yatarak tedavi görmeleri gerekir. Tıbbi tedaviye olumlu cevap vermeyen hastalarda ‘yardımcı solunum aletleri’nden de yararlanılır.