2010’da Kızamık Türkiye’yi terk ediyor



Kızamık hastalığını Türkiye’de yok etme hedefine giderek yaklaşılırken, aşı önemli bir yere sahip. Kızamık hastalığı geçirdikten 5-6 yıl sonra ortaya çıkan SSPE vakaları aşı yapılmayan yerlerde daha fazla.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, ''2010 yılına kadar kızamık hastalığını ülkemizden tamamen yok etme hedefine oldukça yaklaşmış durumdayız'' dedi.

Bakan Akdağ, SSPE'nin bildirimi zorunlu olmayan hastalıklar arasındayken, verdikleri önemden dolayı 2004 yılında bildirimi zorunlu hastalıklar listesine dahil edildiğini anımsattı.

2005 yılından itibaren SSPE'ye ilişkin veri toplanmaya başlandığını belirten Recep Akdağ, kızamık aşısının 1970 yılından 1998 yılına kadar tek doz olarak uygulandığını, 1998'de okullarda yaşanan kızamık salgınlarını önlemek amacıyla ilköğretim 1. sınıflarda 2. doz uygulaması başlatıldığını hatırlattı.

SSPE hastalığının kızamık geçirilmesinden ortalama 5-6 yıl sonra ortaya çıktığını ifade eden Akdağ, son 3 yıldır kızamık aşı oranlarının yüzde 95'in üzerinde olduğunu, bu oranın AB ortalamasının da üzerinde bulunduğunu bildirdi. Sağlık Bakanı Akdağ, ''2001 yılında 30 binin üzerinde olan kızamık vaka sayısı, 2006 yılında 34, 2007 yılının ilk 10 ayında ise sadece 3'tür. 2010 yılına kadar kızamık hastalığını ülkemizden tamamen yok etme hedefine oldukça yaklaşmış durumdayız'' dedi.

Bilimsel İnceleme Komisyonunun, eğitim ve araştırma hastaneleri ile üniversite hastanelerinden 1995-2005 döneminde 1131 SSPE hastası tespit ettiğini bildiren Bakan Akdağ, şöyle devam etti:

''2006 yılında bildirimi yapılan SSPE vaka sayısı 115'tir. SSPE hastalığının nispeten daha sık görüldüğü iller, geçmiş yıllarda kızamık aşı oranları düşük olan veya bu illerden göç alan illerdir. Son yıllarda ortaya çıkan SSPE vakaları, aşılama oranlarının ve aşı ile elde edilen toplumsal bağışıklığın düşük olduğu geçmiş dönemlerde görülen kızamık vakalarından kaynaklanmaktadır.

Çünkü SSPE hastalığı, kızamık hastalığı geçirdikten 5-6 yıl sonra ortaya çıkmaktadır. Geçmiş yıllarda aşı oranlarının düşük olduğu ve bundan dolayı kızamık salgınlarının görüldüğü illerde SSPE görülmesi tesadüf değildir. Aşı oranlarının düşük olmasında ise dönemin sağlık sistemi ve uygulamalarının, aşılama konusuna yeterince duyarlı olmayan anne-babaların, aşı karşıtı tutumların, terör faaliyetlerinin ve diğer toplumsal engelleyicilerin değişik oranlarda rolleri olmuş olabilir.''

Sürekli Yorgunluğun Nedenleri



Gün sonunda bitkin ve halsiz kalıyor,uyuduğunuz halde yorgun mu kalkıyorsunuz? İşte insanı yorgun düşüren ve enerjisini bitiren en büyük 11 düşman...

İşte insanı yorgun düşüren ve enerjisini bitiren en büyük 11 düşman.

Bilim adamları, kronik yorgunluk ile tüm bu etkenler arasında şaşılacak bağlantılar olduğunu tespit ettiler.

1- Derin uykuda bizi rahatsız edenler:

Gürültü stres yaratır ve stres tansiyonu yükseltir. Sonuçta sürekli halsiz ve uykulu oluruz. Bunun için size önerimiz, yatak odanızdan saat gibi ses çıkarabilecek tüm eşyaları kaldırmanız olacaktır.

2- Kahve ve çay: 6 fincandan sonrası zarar:

Kafein uyarıcı etki yapar, yani beyne daha fazla enerji emri verir. Günde 3 fincan kadar çay veya kahve içersek, bu canlandırıcı özellikten iyi şekilde faydalanırız. Fakat miktar ikiye katlanırsa, kafein ve tein, vücudumuzdaki demiri emer. Bu durumda beyin ve kalbe yeterli oranda oksijen gitmez. Sonuçta kendimizi çok yorgun hissederiz.

3- Karbonhidrat uyku hapı etkisi yapar:

Tüm karbonhidratlar, aç karnına yenildiği zaman ağırlık yapar. Siz siz olun, aç karnına bu besinleri tüketmemeye özen gösterin.

4- Su eksilirse dikkatiniz de dağılır:

Her gün yaklaşık 8 bardak su içmemiz gerekiyor, yoksa hissedilir bir biçimde enerji boşluğuna düşeriz. En iyisi, her saat başı içine biraz limon suyu sıkılmış bir bardak su içmektir.

5- Cep telefonu hipnozdan beter:

20 dakikadan uzun telefon görüşmelerinin uyku hipnozu gibi bir etki yaptığı ortaya çıktı. Dolayısıyla, uzun süreli ve sık olarak telefonla konuşmak bizi yorar.

6- Duş alacağımıza yatağa geri dönelim daha iyi:

Suyun sıcaklığı vücut sıcaklığının çok üzerindeyse bünyemiz uyku getiren hormonları fazlasıyla salgılamaya başlar. Akşamları iyi uyumak için sıcakla, sabahları enerji depolamak için ılık suyla yıkanın!

7- Bazı besinlere karşı dayanıksız olabilirsiniz:

Her şeyi doğru yaptığınız halde zinde değilseniz, "çölyak" hastası olabilirsiniz. Bu bünyenizin tahıl nişastalarını işleyememesi anlamına gelir. Baş ağrısı ve yorgunluktan şikayet eden bu kişilerin buğday, arpa gibi tahıllardan uzak durması gerrekir.

8- Kola bünyeyi aside boğar:

Az harekete bir de aşırı kola, çay ve et tüketimi eklenirse, bünyede aşırı asit meydana gelir. Sonuçta da dolaşım bozuklukları, migren, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi rahatsızlıklar yaşanır.

9- Gürültü de yorar:

Uzun süreli gürültüye maruz kalan insanların enerjisi tükeniyor. Bağıra çağıra konuşan insanların arasında olmak bile insanı yormaya yetiyor.

10- Floresan ışığı kronik esnemeye neden olur:

Floresan ışık, öğrenme ve konsantrasyon yetimizi yüzde 60 oranında düşürür. Gün içinde saatlerce bu ışığa maruz kalan birinin bağışıklık sisteminin zayıfladığı ispatlandı. Bu da kronik yorgunluğa neden olabilir.

11- Küften uzak durmalı:

Bulunduğunuz ortam yeterince havalanmıyorsa küf oluşabilir. Bünye, küfe tıpkı mikroplarda olduğu gibi karşılık verir, bununla mücadele eder. Bu da açıklanamayan sürekli yorgunluğa neden olabilir.