İshal, çocukları vuruyor



Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Pof. Dr. Sabri Acar, her yıl dünyada 1 milyar, Türkiye'de ise 1-1.5 milyon çocukta ishal görüldüğünü ve yine dünyada her yıl 1.2 milyon çocuğun ishalden hayatını kaybettiğini söyledi.

Mide ve bağırsaklarda bulunan gıdalar-yiyecek ve içeceklerin tam emilmeden sulu bir şekilde dışarı atılmasına ishal dendiğini hatırlatan Pof. Dr. Sabri Acar, ishalde; gaitanın sayısından ziyade kıvamının önemli olduğunu vurguladı. Her yıl dünyada 1 milyar, Türkiye'de ise 1-1.5 milyon çocukta gastroenterit(ishal-kusma) görüldüğünü, bunların yüzde 80'inin 2 yaş altı çocuklar olduğunu belirten Acar, "Sosyoekonomik durumu bozuk olanlarda, çevre koşulları iyi olmayan yerlerde oturanlarda, kreş, okul, bakımevi gibi toplu yaşam yerlerinde ishal daha sık görülmektedir. Dünyada her yıl 1.2 milyon çocuk ishalden ölmektedir ki bu da ortalama dakikada 1 çocuğun ishalden öldüğünü göstermektedir. Bulantı, kusma, iştahsızlık, ishal, karın ağrısı, bazen ateş, karın şişkinliği, susama hissi gastroenteritlerde görülen şikayetlerdir. Gastroenteritler; mikrobik, virütik, paraziter ve mantarlara bağlı olabildiği gibi, mikrobik olmayan ishallerde olabilir" dedi.

Ağızdan alınan gıda ve yiyecekler iyi temizlenmemiş, iyi hazırlanmamış, iyi muhafaza edilmemiş ise veya çocuklar kirli ellerini ağızlarına götürmeleri ile mikropların ağız yoluyla alındığını ifade eden Pof. Dr. Sabri Acar, "Ağız yoluyla girip bağırsağa yerleşen virüsler villusları harap ederek; mikroplar ise bağırsak duvarına yapışarak veya salgıladıkları toksinlerle ishal ve kusmaya sebep olurlar. İshal ve kusması olan bir çocukta gözler çökük, ağız-dili-damağı kuru, ufak bebekse fontaneli(bıngıldak)çökük, karın çökük, cilt turgor ve tonusu bozulmuş olabilir. Hastalarda genel bir düşkünlük, su kaybı derecesine bağlı olarak şok ve koma gelişebilir. Normal şartlarda basit bir ishal 3-5 günde bol sıvı ve perhizle düzelebilir; ancak su kaybına giren(bol kusma ve ishali olan kişide) daha yakından takip gerekir" diye konuştu.

İshalle çocuklarda yüksek ateş, gaitada kan ve su kaybı yok ise, evde takip edilebilir, tuz-şeker karışımı sıvı yanında bol sulu gıdalar; yoğurt, pirinç lapası, patates püresi, elma, muz, şeftali, yağsız ve şekersiz gıdalar verilir" diyen Pof. Dr. Acar, "Eğer su kaybı gelişirse, bu arada hastada; yüksek ateş, kusma ve ishal ev şartlarında devam ediyorsa, doktora müracaat edip, hastaneye yatırılarak serum takılabilir" şeklinde konuştu.

İshal-kusma yani gastroenterit oluşmadan önce tedbir alınması gerektiğine işaret eden Pof. Dr. Sabri Acar, şu tavsiyelerde bulundu: "Eller sık sık yemek öncesi ve sonrası mutlaka yıkanmalı, ağızdan alınan tüm yiyecekler; temiz, iyi hazırlanmış veya kaynatılmış, içinde katkı maddesi bulunmayan bir durumda olmalı ve uygun şartlarda muhafaza edilmelidir. Tuz-şeker karışımı sıvılar ve perhizle ishal ve kusma düzelmiyorsa doktora başvurulmalıdır".

Sisli havalar astım hastalarını tehdit ediyor



Son günlerde yaşanan sisli havalar özellikle kronik astım ve bronşit hastalarını tehdit ediyor. Uzmanlar, astım hastalarını çok gerekmedikçe sisli havalarda dışarı çıkılmaması konusunda uyardı.

Uzmanlar, kış aylarının beraberinde getirdiği hava kirliliği ve soğuk havanın birçok hastalığı tetiklediğini belirterek, özellikle kronik astım hastalarının bu aylarda çok dikkatli olması gerektiğini ifade etti. Isınmak için kullanılan kalitesiz kömürün yol açtığı hava kirliliğinin özellikle astım ve bronşit hastalarını olumsuz etkilediğini dile getiren uzmanlar, sisli havaların bu tür hastaları etkilediğini söyledi. Bu tür hastaların özellikle hava kirliliğinin arttığı akşam saatlerinde dışarı çıkmaması
gerektiğini vurgulayan uzmanlar, sisli havalarda ise kesinlikle astım hastalarının dışarı çıkmaması gerektiğini kaydetti. Hava kirliliğinin sadece astım hastalarını değil tüm insanları tehdit ettiğini dile getiren uzmanlar, kronik kalp, böbrek, karaciğer hastalarının da kirli havadan olumsuz etkilendiğini ve hastalıklarını ağırlaştırabildiğini ifade etti.

Düzensiz kanamalar miyom işareti olabilir



Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Fatih Güçer, genç kadınlarda şiddetli adet kanamalarının tehlikeli olabileceğini söyledi.

Kadınların yaklaşık yüzde 25'inde bulunan miyomların rahmin kas tabakasından kaynaklanan iyi huylu urlar olarak tanımlandığını ifade eden Doç. Dr. Fatih Güçer, "Gerçek bir tümör olmadıkları için de metastaz yapmaz, yani bir organa yayılmazlar. Diğer taraftan miyomlar rahimde bulundukları yerlere göre farklı bulgular verirler. Saplı olan ve karnın içerisine doğru büyüyen miyomlar kanama bozukluğuna yol açmazken, rahim duvarını tutan veya rahim boşluğuna doğru büyüyen miyomlar kanama bozukluğunun sık rastlanan sebeplerinden birini oluştururlar" dedi.

"Bir adet döneminde ortalama 20-60 ml. kan kaybedilir. Sağlıklı kadınların yaklaşık yüzde 10-15'inde bu sorun gelişebilir" diyen Güçer, "Ortalama adet sıklığı 28 günde birdir, 25 günden kısa ve 35 günden uzunsa bir problem olabilir. Adet kanamalarının şiddetli olmasının başlıca sebepleri arasında hormonal denge bozuklukları vardır. Bu tür kanama pelvik veya sistemik bir hastalık olmaksızın ortaya çıkan rahim orijinli aşırı, uzamış veya sık kanamadır. Hiçbir nedenin bulunmadığı, rahim ve rahim içinin
tamamen normal yapıda olduğu, hormon ve pıhtılaşma sisteminin normal fonksiyon gördüğü bu grup, disfonksiyonel kanama bozukluğu başlığı altında toplanır. Muayenelerin 1/5'i, cerrahi girişimlerin 1/4'ü bu sebeple yapılır. Böyle bir durumda ayırıcı teşhiste akla gebelik, çeşitli ilaç kullanımları, var olan sistemik hastalıklar ile miyom ve polip gibi rahme ait olan patolojik durumlar mutlaka gelmelidir. Adenomyosis denilen ve rahmin kas tabakasında endometriozis varlığı ile tanımlanan durum da şiddetli kanamaya yol açabilir. Nadiren de olsa rahim kanserinin kendisi veya öncü lezyonları da bu tip anormal kanamalara yol açabilir. Ayrıca kanın pıhtılaşmasını ve
kanamanın durmasını sağlayan pıhtılaşma sistemi denge bozukluklarında da adet kanamaları şiddetli olabilir" diye konuştu.

Güçer, "Miyom söz konusu ise, doğum yapmamış genç kadınlarda miyomektomi denilen sadece miyomun çıkarılması tercih edilirken, hormonal tedaviye cevap vermeyen ileri yaş hastalarda çocuk doğurma isteği de tamamlanmışsa, yumurtaları bırakarak sadece rahmin alınması gerekebilir. Tedaviye cevap vermeyen aşırı kanamalarda alternatif olarak, rahmin iç yüzeyinin ısı veya elektrik enerjisinden yararlanılarak yakılması düşünülebilir. Poliplerin rahim ağzından dışarıya çıkacak kadar büyük olanları, dibinden tutularak cerrahi olarak çıkartılabilir. Genç yaştaki kadınlarda şiddetli adet kanamaları dışında kısırlığa neden olabildikleri için cerrahi olarak çıkarılması esas tedaviyi oluşturur. Ayrıca menopoz döneminde ve menopoz sonrası dönemde poliplerin teşhisi ve tedavileri ayrı bir anlam kazanır, çünkü polipler bu dönemde kanserle birlikte gelişebilir. Tüm poliplerde yüzde 10 oranında 1-10 yıllık süreçte kanser gelişimi de gözlendiğinden çıkarılmaları şarttır" diye bilgi verdi.

Öksürük deyip geçmeyin



Öksürüğün tek başına bir hastalık olmadığı ve birçok tehlikeli hastalığın habercisi olabileceği belirtildi.

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, öksürüğün bir alarm görevi yaptığını ve bu alarmı susturmak yerine anormal olan ve 3 haftadan daha uzun süren öksürüklerde mutlaka bir hekime başvurulması gerektiğini söyledi. Uzun süren öksürüklerin, birçok tehlikeli hastalığın habercisi olabileceğini kaydeden Prof. Dr. Özlü, "3 haftadan daha uzun süren öksürüklerde mutlaka hekime başvurulmalıdır. Bu tür öksürükler, öksürük şurubu veya öksürük kesici haplarla tedavi edilmeye çalışılmamalıdır. Uzun süren, inatçı, nöbetler şeklinde gelen, gece veya sabaha karşı uykudan uyandıran öksürükler astım, KOAH, akciğer kanseri, verem gibi bir çok önemli hastalığın belirtisi olabilir. Öksürük önemsenmeyip, rastgele ilaçlarla tedaviye kalkışılırsa, hasta erken teşhis şansını yitirebilir" dedi.

Prof. Dr. Tevfik Özlü, öksürüğün tek başına bir hastalık değil, çeşitli hastalıkların habercisi olduğuna dikkat çekerek "Öksürük tedavi edilmemeli, öksürüğe neden olan hastalık bulunup, o tedavi edilmelidir. Uzun süredir öksüren bir hastada öksürüğün nedenini bulmak için röntgen filmleri, tomografiler, solunum testleri, bronkoskopi, endoskopi gibi ileri tetkik ve incelemeler gerekli olabilmektedir. Nedeni araştırılıp bulunmadan, öksürük hapları veya şuruplarıyla öksürüğün baskılanması, asıl hastalığın teşhisini geciktirip, ilerlemesine neden olabilir. Çünkü öksürük bir alarmdır. Vücudumuzda bazı anormal gelişmelerin başladığını göstermektedir. Bu alarmı susturmak yerine, anormal olan durumun tespiti ve giderilmesi gereklidir" şeklinde konuştu.

Öksürüğün genellikle göğüs, boğaz veya karın boşluğunda meydana gelen bir rahatsızlığın belirtisi olarak ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Özlü “Öksürükler genellikle 3 grupta toplanır. Kuru öksürük; nezle, boğaz iltihabı, bademcik iltihabı, fazla sigara içmek, sindirim bozuklukları, gastrit, ishal, kabızlık, bağırsak solucanları, kalp hastalıkları ve ses tellerinin hastalanmasından kaynaklanan öksürüklerdir, balgamsızdır. Nöbet şeklinde gelen öksürük; bu çeşit öksürük, boğmaca veya ciğer şişmesi, gırtlak veya hava borusunun tahriş olması, veya astımdan kaynaklanır. Bu çeşit öksürükte pek az balgam görülür. Balgamlı öksürük ise sık sık tekrarlar. Hastada hırıltı vardır. Balgam çıkarır ve nefesini dışarı vermekte zorluk çeker. Balgamlı öksürük; Bronşit, astım, sinüs iltihabı, müzmin sinüzit, kalp hastalıkları veya tüberkülozun bir işareti olabilir. Sebebi ne olursa olsun öksürük ciddiye alınması gereken bir sağlık sorunudur” diye konuştu.

Şifalı bitkilere bilimsel onay



Halk arasında bazı hastalıklara iyi geldiğine inanılan defne, adaçayı, sığır kuyruğu gibi doğal ürünlerin faydaları, bilimsel çalışmayla kanıtlandı.

Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Moleküler Biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mahmut Çalışkan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kentte yoğun olarak yetişen bitkilerin faydaları üzerinde inceleme yaptıklarını söyledi.

''Bitkilerde antibakteriyel etkiler var mı?'' projesi kapsamındaki çalışmayla, bölgede yetişen defne, adaçayı ve sığır kuyruğunu 2 yıl süresince topladıklarını ve güneş görmeyen bir ortamda kuruttuktan sonra yağlarını aldıklarını ifade eden Çalışkan, şöyle devam etti:
''Bitkilerden elde ettiğimiz yağları, bakteri ortamına aktardık ve bu şekilde beklettik. Daha sonra bu yağın bakterinin gelişimini durdurup durdurmadığını, antibakteriyel etkilerinin olup olmadığını araştırdık. Yaptığımız çalışmayla yıllarca ninelerimizin şifa niyetine soğuk algınlığı, öksürük balgam söktürücü olarak kaynatıp içtiği sığır kuyruğunun; mideyi rahatlattığı ve idrar söktürücü özelliği olduğuna inanılan adaçayının; kozmetik sanayisinde yoğun olarak kullanılan ve ağrılara iyi geldiği belirlenen defnenin, antibakteriyel özelliklerinin bulunduğu ve yararlı olduğu sonucuna ulaştık.''

Çalışkan, hastalıklara iyi geldiğine inanılan diğer doğal ürünler üzerinde de araştırmalarının devam edeceğini sözlerine ekledi.

Yüz felcine dikkat



Edirne Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Hatice Gül, kış aylarında yüz felci riskine karşı uyarılarda bulundu.

Edirne Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Hatice Gül, gözyaşı ve tükürük salgısının azalması, tat duyusunun bozulması, gürültüye duyarlılık artışı gibi bulguların yüz siniri felcinin belirtisi olduğunu söyledi.

Uzm. Dr. Gül, soğuk havalarda karşılaşılan sağlık sorunları arasında yüz felcinin de bulunduğunu bildirdi.

Yüz sinirinin çalışmamasının en belirgin bulgusunun yüzün bir yanındaki hareketlerin azalması veya kaybolması olduğunu ifade eden Uzm. Gül, ''Gözyaşı ve tükürük salgısının azalması, tat duyusunun bozulması, gürültüye duyarlılık artışı gibi bulgular yüz siniri felcinin belirtisidir. Yüz felci, yüzün kaslarını uyaran sinirlerde ortaya çıkmakta. Bu durumda ağızda ve yüzün değişik yerlerinde kaymalar meydana gelmekte'' dedi.

Toplumda en sık görülen yüz felci sebebi olan ve ''Bell paralizisi'' adı verilen bu durum, yüz sinirinin iç kulak çevresindeki bir bölümünde iltihap ve ödem oluşmasıyla gelişmekte olduğunu bildiren Uzm. Dr. Gül, şunları kaydetti:

''Yüz çok fazla soğuğa maruz kalan bir bölgedir. Soğuk ve rüzgar da yüzdeki virüsleri tetikler ve yüzdeki sinir uçlarında ödem oluşturabilir.

Yüz felci tedavi edilebilen bir hastalıktır. Bu nedenle yüz felci bulguları olan hastalar hemen bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdırlar. Bu hastaların büyük çoğunluğu tedaviyle iyileşmektedir.''

YÜZ FELCİNDEN KORUNMA YOLLARI

Vücut direncini düşüren rahatsızlıklar, şeker hastalığı ve yüksek tansiyonun yüz felcinin tedavi süresini uzatmakta olduğu gibi hastalığa kaynak oluşturduğunu anlatan Dr. Gül, bu tip hastalıkları olanların özellikle beslenmelerine dikkat ederek, tedavilerini aksatmamaları gerektiğini bildirdi.

Uzm. Dr. Gül, korunma yöntemlerini şöyle sıraladı:

''Soğuk ve rüzgarlı havalarda yüzü mutlaka sert hava akımından korunmak gereklidir. Kar maskesi, atkı takarak yüzün rüzgarla temas önlenmelidir. Cereyan yapacak şekilde pencereler açık bırakılmamalıdır. Soğuk hava, soğuk günlerde dışarı çıkılırken mutlaka yüz ve başı soğuktan koruyacak şekilde şapka, şal ve atkı kullanılmalıdır. Banyo sonrası saçlar tam kurutulmadan dışarı çıkılmamalı, rüzgara karşı durulmamalıdır.

Çok soğuk havalarda, özellikle erkekler tıraş olduktan sonra en az 10 dakika bulundukları ortamdan çıkmamalıdırlar. Tıraş, sıcak ya da soğuk suyla değil, ılık suyla olunmalıdır. Ayrıca havalar çok soğuk olmasa da rüzgara maruz kalmamak için otomobil kullananların da camlarını açmaması önemlidir.''

SAKIZ ÇİĞNEMENİN ÖNEMİ

Yüz felci olan hastaların, sağlık kuruluşuna gitmelerinin yanı sıra hekimlerce verilen tedavi ve önerilere uymaları gerektiğini hatırlatan Uzm. Dr. Gül, ''Tedavide yüz egzersizleri de çok önemlidir. Yüz felci hastaları, yüz kaslarına masaj yapmalı, sıcak uygulamalı ve bu kasların hareket etmesini sağlamak için sakız çiğnemeli. Özellikle uzun süren yüz felçlerinde yüz kasları hareketsizlikten güçsüzleşirler ve daha sonra yüz siniri çalışsa bile yüzde asimetri ve güç kaybı olabilir. Hastanın kendi kendine uygulayabileceği masaj ve sakız çiğneme dışında fizik tedavi uygulanması da hekimin gerekli gördüğü durumlarda önerilebilir'' dedi.

Stres düşman ordusu gibi



Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Çelikkol, ''Strese karşı canlının durumu, düşmanla karşılaşan ordu gibidir. Savaşı kazanamaz ya da kaçamazsa bu hastalık demektir'' dedi.

Prof. Dr. Çelikkol, AA muhabirine yaptığı açıklamada, stresle baş edebilmenin önemine dikkat çekti. Stres karşısında canlının durumunun, düşmanla karşılaşan orduya benzediğini anlatan Prof. Dr. Çelikkol şöyle konuştu:

''Strese karşı canlının ilk tepkisi savaşmak veya kaçmaktır. Bir ordu düşmanla karşılaşırsa savaşır, eğer gücüne güvenemezse geri çekilir veya kaçar. Stres karşısında canlının durumu da böyledir. Stresten kaçabilirse kaçar. Kaçamazsa savaşır, yener veya yenilir. Yenilmesi hastalık demektir.'' Stresin, yöntemini bilmek koşuluyla korunabilecek bir düşman olduğunu anlatan Prof. Dr. Çelikkol, '' Stres psikosomatik bozukluk dediğimiz hastalıkların meydana gelmesine ya da belirtilerinin artmasına yol açar. Hipertansiyon, mide ülseri, cilt bozuklukları gibi hastalıklar, bedensel olmakla birlikte, oluşumunda ruhsal nedenlerin, stresin etkili olduğu bilinmektedir'' diye konuştu.

STRESLE BAŞ EDEBİLME

Prof. Dr. Çelikkol, stres konusunda herkesin başvurabileceği, birden fazla koruyucu ve tedavi edici tekniklerin olduğunu belirterek, şu tavsiyelerde bulundu: ''Hayata karşı olumlu bir tutum benimseyin. Her şeyi kontrol edemeyebileceğinizi kabul edin. Gevşeme tekniklerini öğrenin ve uygulayın, düzenli olarak egzersiz yapın. Sağlıklı ve dengeli beslenin, yeterince uyuyun ve dinlenin. Stresinizi azaltmak için alkol veya sigaradan yardım beklemeyin. Sosyal bir çevre edinin, zamanınızı etkili şekilde kullanmaya çalışın.''

Elektronik sigara yasaklandı



Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, şöyle denildi:

“Nikotin içeren elektronik sigara ve kartuşların, alım yolu ve dozu dikkate alındığında, yüksek dozda nikotin alınma, dolayısıyla bağımlılık yapma riskinin fazla ve sigarayı bıraktırıcı çalışmaları engelleyici olması nedeniyle Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Danışma Komisyonunca yasaklanmasına karar verilmiştir.”

Zayıflamanın ödülü..



Normal değerlerin üzerinde kilolu olmak özellikle de kadınların yaşadığı önemli sorunlardan biri. Güzel görünmek kadar sağlıklı ve zinde görünmeyi de olumsuz etkileyen kilo, aynı zamanda psikolojik olarak da kişiyi etkiler.

Normal değerlerin üzerinde kilolu olmak özellikle de kadınların yaşadığı önemli sorunlardan biri. Güzel görünmek kadar sağlıklı ve zinde görünmeyi de olumsuz etkileyen kilo, aynı zamanda psikolojik olarak da kişiyi etkiler.

Rejim yapmak, yemek alışkanlığını değiştirmek, çok tercih edilen ancak zararlı olan yiyeceklerden uzak kalmak kilo sorunu yaşayan birçok kişi için gösterilmesi zor iradelerdir.

Hatta çoğu zaman kilolu kişiler ameliyat olmayı bile bu iradeyi göstermeye tercih eder. Bu talebe karşılık olarak yapılan cerrahi girişimler de başarılı şekilde uygulanmaktadır.

Aşırı kilodan kurtulmak için yapılan gastrik “bypass” ameliyatlarının yanı sıra, mide bandı ve mide balonu olarak isimlendirilen yöntemler günümüzde en fazla kullanılan ve başarılı olan cerrahi yöntemlerdir.
Bu yöntemlerle ilk önce fazla kilolardan kurtulmak ve sağlıklı bir vucuda sahip olmak gerekir. Ancak bunlardan sonra vücudun bozulan görünümü plastik ve estetik cerrahi yöntemlerle düzeltilir.

Zayıflama Sonrası Değişiklikler

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Çetinkale obezite tedavisi sonrası yapılan estetik ameliyatların hastalar açısından yüz güldürücü olduğunu belirtiyor.
Prof. Çetinkale, zayıflama sonrası vücutta oluşan değişimleri anlattı:

“Kilo verilip zayıfladıktan sonra esneme kabiliyetini kaybetmiş dokular ve deri tekrar eski normal görünümüne geri dönemez. Kemik yapıdaki değişiklikler daha kalıcıdır. Genç ve aşırı kilolu olmayan hastalarda bu geri dönüş kısmen gerçekleşebilir. Ancak çoğu hastada deri ve diğer dokular kendini toparlayamaz ve sarkmalar ve cepler oluşur.

Bu durum pek çok hastada psikolojik stres yaratır.Hangi yolla olursa olsun kilo kaybı hedefine ulaşıldığında arzu edilen ve istenilen zinde ve sağlıklı vücut görünümüne sahip olunamaz. Özellikle cilt gevşemiş ve sarkmış olabilir ve bir çok hastada vücut hatları düzensiz ve uyumsuz görünür.

Erkek ya da kadın her iki cinsiyettede göğüsler aşırı sarkmış ve deforme görünümde bazen kağıt gibi incelmiş ve yassılaşmış görünürler. Karın ön bölgesi göbek altında aşırı sarkma, yanlara doğru gidildikçe keseler şeklinde deri ve deri altı yağ dokusu fazlalıkları göze çarpar. Bu durum bel ve sırt bölgesinde de devam eder. Koltuk altı ve bacak iç yanlarda sarkmalar olur."

Şişman hastalarda kilo verme ile birlikte ortaya çıkan deformiteler:

· Yüz hatları ve çizgileri belirginleşir ve olduğundan daha zayıf, üzgün ve yaşlı bir ifade ortaya çıkabilir

· Boyun ve alt çenede sarkıklık olur ve platisma bandları görünür hale gelir

· Üst kollarda ve koltuk altında yarasa kanadına benzer bir sarkma gelişebilir

· Göğüslerde bir çok değişik şekil gelişebilir: Göğüslerde yassılaşmalar, meme uçları aşağıya doğru yer değiştirmesi, memelerde sarkma, vücud ölçülerine göre memeler büyük veya küçük kalabilir, asimetrik meme gelişebilir, karın bölgesinde göbek altı ve üstü bölgelerinde, ilaveten yanlara doğru ve sırtta belin alt kısmına doğru genişleyerek önlük benzeri sarkmalar gelişebilir

· Kasık bölgesinde ve üstbacak iç yan ve diz iç yan kısmında aşırı hacim artışları ve sarkmalar kalabilir.

· Basen bölgesi ve kalçalarda aşırı sarkma ve cepler oluşur

· Genital organlarda ve pubis bölgesinde sarkma gelişebilir

Estetik Ameliyatlarla Zayıflama Mümkün mü?

Prof. Oğuz Çetinkale, aşırı kilolardan herhangi bir zayıflama metodu kullanılmadan sadece plastik ve estetik cerahi ile kurtulmanın mümkün olmadığının altını çiziyor:

"Yukarıda sıralanan yöntemlerle kilo vermeden sadece plastik cerrahi girişimlerle zayıflanamaz. Plastik ve estetik cerrahi yöntemlerle, ancak belli vucut bölgelerinde şekil düzeltilir ve az da olsa çıkarılan doku parçalarının ağırlığı kadar kilo eksilmesi olur. Fazla yağlardan kurtulmak için tercih edilen ve en sık başvurulan vakumla yağ alma 'liposuction' yöntemi de bir zayıflama girişimi değildir.

Bu yöntemle, sadece fazla yağ birikimi olan bölgelerden bu birikimlerin alınarak bölgenin fazla çıkıntılı olan görünümünün düzeltilmesi amaçlanır. Alınan yağlı dokular hacim olarak 6-8 litreye kadar çıkarılsa da bunun ağırlığı 4-5 kg'dan daha fazla değildir. 100 kg'ın üzerindeki bir hastada 5 kg'lık azalma çok önemli değildir, ancak bu ağırlığın sadece belli bölgelerden alınmış olması o bölgede önemli görüntüsel düzelme yapabilir.

İdeal olanı ilk önce diğer yöntemlerle aşırı kilolardan kurtulmak daha sonra belli bölgelerde biriken ve kendiliğinden düzelmeyen yağlı doku ve deri fazlalıklarının düzeltilmesidir."

Zayıflama Sonrası Estetik Adımlar

Prof. Oğuz Çetinkale, kilo kaybından sonra vücut şekillendirme işlemlerine karar vermeden önce kilonun dengelendiğinden ve sonlandığından, vücut ağırlığının normal değerler içine girdiğinden emin olunması gerektiğini vurguluyor:

"Eğer plastik cerrahi ameliyatlarından sonra kilo vermeye devam edilirse yeniden sarkmalar oluşacaktır. Plastik cerrahi ameliyatlarından sonra, verilen kilolar tekrar geri alınırsa, yapısı bozulmuş cilt altı destek dokusu ve incelmiş deri tekrar gerilmeye başlar. Deri çatlaklarına ilaveten ameliyat izleride gerilerek genişler ve görünür gerilme izleri ve geniş nedbeler ortaya çıkar. Bu nedenlerle kilo dengesinin kurulması, sabitlemesi ve idamesi yapılacak plastik cerrahi ameliyatlar için son derece önemlidir."

Genel olarak, vücut şekillendirme için iyi adaylar şunlardır:

· Kilo kaybı işlemi tamamlanmış olan herhangi bir yaştaki yetişkinler

· İyileşmeyi azaltabilen veya ameliyat riskini arttırabilecek tıbbi rahatsızlıkları düzeltilmiş ve şişman iken taşıdığı hastalıkları kontrol altında olan sağlıklı bireyler

· Sigara içmeyenler

· Bu ameliyattan etkin bir görünüm ve vücut şekillendirmenin sağlayabileceği sonuçlardan olumlu beklentileri olan bireyler

· Kendini daha sağlıklı bir yaşam tarzı sürmeye adamış olan bireyler

· Böyle bir ameliyatın riskini bilerek kendini buna göre hazırlayan bireyler

Kilo kaybından sonra deforme olmuş vucut bölgelerinin estetik girişimlerle yeniden şekillendirilmesi artık yaygın olarak gerçekleştirilen ameliyatlardır. Bu ameliyatlar kozmetik bir girişim değildir. Hayatın sağlıklı devamını temin eden ve yaşamı uzatan girişimlerdir

Prof. Çetinkale, genel olarak, aşırı bir kilo kaybını izleyen ve plastik cerrahi yöntemlerle gerçekleştirilen vücut şekillendirme girişimlerinin, vücudun pek çok alanında kalan aşırı yağlı doku ve deriyi azalttığını belirtiyor.

Vücudunda aşırı eksilme ile normale dönüş yaşayan bazı hastaların yüzlerinden de aşırı kilo vererek yüz ifadelerinin değiştiğini ifade eden Prof. Çetinkale,bu şekilde hastalar olduğundan daha yaşlı ve üzgün ifadeli göründüğünü, bu durumda da hastalara ilaveten yüz gençleştirme ve estetik düzeltici işlemler yapıldığını dile getiriyor:

“Bu girişimler şişman hastaların hayatının belli bir dönemini ayırdığı zayıflama mücadelesinin en önemli aşamasıdır. Zayıflama mücadelesinin adeta bir ödülü gibi kabul edilebilecek bu estetik ameliyatlar, vücudun görüntüsünün iyileştirilmesinde ve hastanın kendisine olan güvenin artmasında önemli rol oynar.”

Vücut Şekillendirme Ameliyatları

Büyük bir kilo kaybını takiben vücut şekillendirme amacıyla önerilebilecek olan estetik ve rekonstrüktif cerrahi girişimler şunları içermektedir;

· Abdominoplasti: Karın germe. Karnın üzerinden sarkan aşırı deri önlüğünün düzeltilmesi

· Mamoplasti: Göğüs dikleştirilmesi, yassılaşmış göğüslerin düzeltilmesi, küçük göğüslere hacim kazandırılması

· Jinekomasti: Erkeklerdeki meme büyümesinin küçültülmesi

· Üst kol lifting: Üst kolların iç kısımlarının sarkıklığının düzeltilmesi

· Üst bacak lifting: Kalçanın iç, dış ve orta bacak kısmının sarkıklığının düzeltilmesi

· Alt beden lifting: Karnın, kaba etlerin, kasığın ve kalçaların dış kısımlarının kaldırılması fazlalıkların alınması.

· Liposuction: Vakumlu yağ alma tekniği tek başına kullanılabildiği gibi diğer ameliyatlarlada kombine edilir. Şişmanlık sonrası hastalarda daha dikkatli kullanımı gerekir.

· Yüz gençleştirme: Yüzün orta kısmının, alt çenenin ve boynun sarkmasının germe yöntemiyle azaltılması, yüzdeki çökük alanların doldurulması.

· Genital lifting: Sarkan genital organların normal yerlerine iadesi cinsel yaşamın ve üreme fonksiyonun devamı için gereklidir.

'C' Vitamininin bilinmeyen yönleri!



Halk arasında çok konuşulan ve kış aylarında gribe karşı en çok tavsiye edilen C vitamininin (askorbik asid ) pek bilinmeyen, fakat çok önemli etkileri bulunuyor...

Bu konu hakkında, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Ali Tarım şu bilgileri verdi:

Gerçekte basit bir şeker olan C vitamini; bitkiler ve hayvanlar tarafından hücrelerinde yapılabilmesine karşılık, insan tarafından üretilememektedir. Dolayısı ile insan C vitaminini dışarıdan almak zorundadır.

1954 yılında Quantum mekaniğinin atom kimyası arasındaki ilişki nedeni ile Nobel Kimya, 1962 yılında nükleer silahlara karşı mücadelesi ile de Nobel Barış Ödülünü kazanan Prof. Dr. Linus Carl Pauling; 1970`li yıllarda C vitamini ile ilgili araştırmalar yapmıştır.

Koroner anjiografi ile kalp damarlarında daralma görülen hastalara çok yüksek doz C vitamini vermiş, koroner damarlara ait şikayet ve lezyonların gerilediğini izlemiştir. Bu araştırmalar ile tüm dikkatler C vitamini üzerine çekilmiştir.

Kuvvetli indirgeyici ve antioksidan olan, kollajen denilen destekleyici bir maddenin üretilmesini sağlayan C vitamini kasların, tendonların, damarların ve kan hücrelerinin yapısını güçlendirmektedir.

Kalbi koruyor..

Vücutta E vitaminine de dönüşebilen C vitamininin kalp-damar hastalıklarında tedavi ve koruyucu etkisi olduğu, yüksek tansiyonu belli oranda düşürdüğü, kan lipid yapısını düzelttiği ve dolayısı ile felç geçirme riskini azalttığı gözlenmiştir.

Akyuvarların mikroplarla mücadele gücünü artırırken; lösemilerde habis olan bozulmuş hücreleri azaltmaktadır. İlginç değil mi? Şizofreni gibi psikotik akıl hastalıklarında C vitamininin tedaviye eklenmesi ile hissedilir düzelmeler görülmüştür.

Yüzyılımızın korkulu rüyası kanserlerden de koruyucu etkisi bulunmaktadır. Özellikle akciğer ve hanımlarda meme kanseri görülme riskini azaltmıştır. Mide kanserine yol açan bazıı maddeler zararsız hale getirdiği, mide ülseri ve gastrite yol açan ‘h.pylori’ adlı mikrobun üremesini engellediği gösterilmiştir.

Aynı şekilde şeker hastalığı ve gözde katarkt gelişimi C vitamini ile azaltılmaktadır. Isı ve ışığa maruz kalınca kolayca bozulan C vitamini; bilindiği gibi portakal, limon, greyfurt, çilek, domates, brokoli ve kırmızı biberde bulunmaktadır. En fazla ise karpuz kabuğundadır.

Günde düzenli olarak doğal kaynaklardan 100 mg. kadar C vitamini alındığında; yukarıda bahsettiğimiz faydalı etkilerden yararlanacağımız şüphesizdir. Ancak bahsedilen hastalıkların tedavisinde çok daha yüksek dozlar kullanıldığı, halen araştırma ve spekülasyonların devam ettiği düşünülürse, bu gibi durumlarda hekime danışılması uygun olur.

Halen umut olmaya devam eden C vitamini, gelecekte bahsettiğimiz hastalıklarda çok etkin kullanılacak ilaçların belki de öncüsü olacaktır.

Siyah çikolatada aldatan gerçek



Yeni yıl yaklaşırken çikolata hem şık hem güzel bir hediye seçeneği. Siyah (bitter) çikolatadaki flavanolun kalbi koruduğu biliniyor.

Fakat uzmanlar tadının ön plana çıkmasıyla içeriğindeki flavanolun ayrıştırıldığını belirtiyorlar.

Bu sebeple kalp sağlığının korunması için siyah çikolata yemek aldatıcı olabiliyor.

Uzmanlar, çoğu ürünün kalp ve damar rahatsızlıklarını tetikleyen oranda şeker içerdiğini ve şişmanlığa neden olduğunun altını çiziyor.

Ne olacak bu şişmanların fazla kiloları



Şişmanlarda bu fazlalıklar olduğu sürece onlara göz diken birileri de mutlaka çıkacaktır. Peki ne yapmalı, ne etmeli?

Obezite, yani şişmanlık tüm dünyada bulaşıcı bir hastalık gibi hızla yayılıyor. Üstelik bu ‘salgın’ sadece gelişmiş zengin ülkeleri değil, az gelişmiş olanları da ilgilendiriyor. Çevremize şöyle bir bakarsak bizde de obez insanların sayısının her geçen gün arttığını rahatlıkla görebiliriz. Asıl ürkütücü olan ise, obezitenin erişkinler dışında küçük çocuk ve gençleri de pençesine almış olması.

Şişmanlarda bu fazlalıklar olduğu sürece onlara göz diken birileri de mutlaka çıkacaktır. Nitekim çıkıyor da. Obezite tedavisinin günümüzde doktorları, klinikleri, diyetisyenleri, zayıflama ilaçları, şok diyetleri, diyet yiyecek ve içecekleri, aletleri, edevatı... ile milyar dolarlık dev bir sektör olmasına hiç şaşırmamalı. Çünkü, dünyada hem çok fazla kilosu ve çok fazla parası olan milyonlarca insan var, hem de bu fazlalıklara göz dikmiş çok fazla akılları olan insanlar.

Keşke hiç şişmanlamasak

Zayıflamak pek öyle kolay bir iş değil. Çünkü, bir kere hem yerleşmiş yağ dokusunu kaybetmek çok zordur ve hem de kısa zamanda bin bir emekle, zahmetle verilen kilolar genellikle daha kısa zamanda üstelik de fazlasıyla geri alınır.

En iyi diyet, bir doktor ve diyetisyen tarafından kişiye özel olarak hazırlanan diyettir. Kilo vermekte hiç aceleci olunmamalıdır. İdeal bir diyette, vücudun ihtiyacı olan her tür besin olmalı, ancak miktarı ve kalorisi düşük tutulmalıdır. Esas önemli olan verilen kiloların bir daha geri alınmamasıdır. İnsanı aç ve hálsiz bırakan rejimlere itibar edilmemelidir.

Terazilerle dost olmalı.

Kimse zorla zayıflatılamaz. Önce şişmanları, şişman olduklarına, bunun bir hastalık olduğuna ve zayıflamaları gerektiğine inandırmak gerekir. Zira, pek çok obez terazilerden hiç hoşlanmaz, fazla kilolu olduğunu da genellikle kabul etmez.

Yediğimi çocuk yemez

Şişmanların en büyük bahanelerinden biri de ‘Su içsem yarıyor’dur. Hiç de fazla yemedikleri halde kilo almaktan veya verememekten yakınanlar bütün yedikleri ve içtiklerini kaydederlerse, kabahatin suda olmadığını kolayca anlarlar. Bunlar, ‘abur-cuburları’ yiyecek ve içecekten saymayanlardır.

Pazartesi diyetlerinden vazgeçmeli

Birçok insan her pazartesi veya her ayın başında sabah erkenden diyete başlar, ancak daha o akşam veya en geç ertesi gün de vazgeçer. Çünkü, insanlar çok kısa zamanda, yediklerinden fazla kısmadan ‘kolayca’ zayıflamayı ister. Hatta, mümkün olsa da bir düğmeye basılıp fazla kilolar birden kaybolsa çok iyi olacaktır.

Sihirli bir diyet yok

Bir kere şuna emin olun ki, öyle birkaç haftada bilmem kaç kilo verdiren ‘şok diyetler’ yararsız olduğu gibi, sağlık için de çok risklidir. Belki bunlarla kısa sürede kilo verilebilir, ama diyet bırakılınca eski kilolar hemencecik fazlasıyla geri alınır. Bu tür diyetlerde kaybedilen yağ değil, kas dokusudur.

Aç kalarak ve kendi başına yapılan diyetlerle de zayıflamak genellikle imkánsızdır. Çektiğiniz eziyet yanınıza kár kalır.

Pahalı diyet ürünlere kanmayın

Diyet veya ‘light’ adı altında satılan çikolatalar, reçeller, kekler, bisküviler... gerçekten çok pahalıdır. Bunların yerine kalorisi düşük olan alternatifler bulmak her zaman mümkündür. Bu pahalı ürünlerin tek faydası, cebinizde yiyeceğe verecek para bırakmama yoluyla kilo vermenize katkıda bulunmasıdır. Diyetisyenlerin vizitelerinin de çok yüksek olmasının bir nedeni de budur zaten.

Parası olan da aç, olmayan da

Bu dünya bir tuhaf. Gençken parası olmadığından... bulamadığından yiyemeyen insanlar, paraları pulları olduğunda ise, bu sefer de kilo almamak ya da fazla kilolarını verebilmek için aç bilaç gezmek zorunda kalıyorlar.

Neticede, parası olan da aç geziyor, cebi delik olan da.

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta

'Aldatan erkekler panikatak oluyor'



Uzman klinik psikologu Yıldız Burkovik, panitak rahatsızlığını anlattı ve belirtilerini sıraladı. Burkovik, bu rahatsızlığın en çok aldatan erkeklerde görüldüğünü açıkladı.

Panik atak en çok yaşanan psikiyatrik şikayetlerden birisi. Ani olarak, beklenmedik bir anda ve yerde ortaya çıkan bir hastalık. Çoğunlukla 5-10 dakika veya 20-30 dakika ya da ender olarak bir veya birkaç saat sürebiliyor. Panik Bozukluğu tanılı hastaların % 75-80'i kadınlardan oluşuyor. Toplum içinde görülme sıklığı % 1,5-3,5 arasındadır.

Kişi atak sırasında şu duygulara kapılıyor:



· Eyvah kalp krizi geçiriyorum.

· Kalbim ağzımdan çıkacak.

· Boğuluyorum

· Nefesim kesiliyor

· Göğsümü bir yumruk tıkadı

· Dengemi kaybediyorum

· Bayılacağım

· Beyin kanaması geçiriyorum

· Yer ayağımın altından kayıyor

· Aklımı kaçırıyorum

· Çıldırıyorum

· Kontrolümü kaybediyorum

· Yüz felci geçiriyorum

· Kollarım benim değil gibi

· Bacaklarım kopmuş gibi

· Dizlerimin bağı çözüldü

· Tüm vücudum yanıyor, biber sürülmüş gibi

Yıllardır bu konular üzerinde çalışan NP GRUP Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi Uzman Klinik Psikologu ve 4 yıldır SKY TURK’te PSİKOYORUM programını sunan Yıldız Burkovik ilginç bir klinik deneyimini Haber 7 ile paylaştı.

Psk. Yıldız Burkovik, "Eşlerini aldatan erkler genellikle panik atağa maruz kalıyor" diyor. Klinik deneyimlerinin kendisini bu sonuca vardırdığını belirtiyor. Aldatmanın temelindeki heyecanının önemli bir duygu durumu olduğunu söyleyen Burkovik, klinik gözlemlerine ilişkin olarak şunları paylaşıyor:

“Gizli ve saklı bir olayı yaşamak insanı daha çok heyecana sevk eder. Başarma, başarılı olma, iki veya üç ya da birkaç kişiyi birden idare edebilme kolay bir durum değildir, tüm tilkilerin kuyruklarını birbirine dolamadan kendi çevrelerinde dönmeleri gibi.

İdare edebilme derken, bir kişinin bir diğerinden haberdar olmaması yani kuyrukların bir diğerine dolanmaması, aldatmayı yapan kişi için bu durumu sağlayabilmek stratejik bir hadisedir ve kişi bunu başardıkça haz duyar, kendisini güçlü hisseder. Ancak bir zaman sonra kayıplarının ne olabileceğini fark etme düşüncesi devreye girmeye başlar, başlarda bir oyun gibiyken bu durum giderek daha gerçekçi olmaya başlar. Çünkü artık, günlük yaşam içinde daha çok zaman geçirilen ikinci kişi, kendisine daha fazla zaman, sevgi ve şefkat istemeye başlar ve kıyaslamalarla sorumlulukların artışı devreye girer.

Başlangıçta bu durumu hesaplamayan, ‘gerekirse daha sonra düşünürüm’ diye boş veren ya da düşünmeyi erteleyen erkek veya kadın bir zaman sonra kaygı duymaya başlar. Ve aslında yasak bir ilişki başlangıçta tatlı bir heyecan iken sıkıntıya dönüşmeye doğru yol alır ve iç sıkıntısı kaygı diye adlandırılan anksiyete kendisini göstermeye başlar.

Bu sefer ortaya eşin ve sevgilinin birbirlerini fark etmemeleri üzerine stratejiler kurma oyunu devreye girer, ancak bu oyun daha tehlikeli olmaya başlar, çünkü başlarda” önemli değil sadece zamanı beraber hoş geçirelim” diye başlanan ilişki artık ciddi düşüncelerle dolmaya başlamıştır. Hesaplar değişir, diğer kişi sürekli telefonlarla aramaya başlar ki, bu sefer asıl eş de çeşitli işaretlerden dolayı durumu fark etmeye başlayacaktır.

Doğal olarak sıkıntı artar ve kişiler artık her an bir şey olabilir beklentisine kapılırlar. Kimi zaman nefesler tutulur; düşünceye dalıp da kaygı çoğaldıkça insanın nefesi de değişmeye başlar, sık ya da tutuk alınan nefesler düzeni bozar ve iç sıkıntısı derin düşünceyle birlikte karşılaşınca hatalı nefeslerle birlikte panik atak kendisini göstermeye başlar.

Hatalı nefes kişinin kasılmasını, kaslarının gergin olmasını sağlar ve algılamada zorluklar kaygının çoğalmasına sebebiyet veriri ve kalp çarpıntısı kendisini gösterir. Her an bir şey olacak hissi ve beklentisiyle panik duygusu artık daha belirginleşir. Rahat bir yaşamda iken bir küçük heyecan uğruna hesaplanamayan rahatsızlık bu şekilde devreye girer. Terapilerde panik atak ya da bozukluk şikayeti ile gelenlerde daima bir kaygı oluşturacak durum vardır, bu kaygının niteliği herkese göre farklıdır. Tedirginlikler birleşerek sıkıntıyı daha da arttırır.

Sıkıntının kaynağı evlilik dışı ilişkiler

Terapilerde panik atak hastalarıyla yapılan görüşmelerde daima sıkıntının ana kaynağına inmeye çalışırız bu kaynağa baktığımda pek çok olayda altta aldatma olayı sonrasında yaşanan panik ataklar dikkatimi çekti, bu nedenle sıkıntının kaynağını araştırırken sorduğum soruların içinde ‘evlilik dışı bir ilişkiniz var mı?’ sorusunu da mutlaka soruyorum.

Sanal aldatmada da bir heyecan var ama kişiler kendi kimliklerini gizliyorlar, gizlenme kişiyi rahatlatıyor, ancak yine de bazı kişilerde kaygı yapıyor; tanınırsam kaygısı da heyecan yapıyor elbette ki, ancak her heyecanın panik atak ortaya çıkartması beklenmez.

Gerçek aldatma elbette ki daha reel olduğundan, yani yüz yüze ve tensel temasa dayalı da olduğundan daha çok heyecanlandırıyor ve kişiler de altta yatan herhangi bir kaygı varsa onunla da birleşerek daha çok heyecan ve panik duygusunun ortaya çıkmasına sebep oluyor. 20 yıllık izlenimim daha çok erkeklerde bu durumun kendini gösterdiği yönünde. Bu olay kadınlarda daha çok mutsuzluk ve depresyona sebebiyet veriyor çünkü hayal kırıklığı ön plana çıkıyor” diyor.

İkinci ilişki kaygı nedeni

Yıldız Burkovik’in şimdiye kadar izlediği örneklerin içinde çok sık rastladığı enteresan bir durum var. Ve Burkovik bunun, daha çok erkeklerde ortaya çıktığını görmüş. Burkovik; “Ya da benim karşıma çıkan örneklerin içinde erkekler fazlaydı. Sonuç olarak çoğunlukla, bir başka ilişki olduğu zaman kaygı içinde oluyor eşler.

İki tarafı idare etmek insanı zorlayan bir durum. Ve bu örnekte öyle bir bey vardı. Sürekli ‘öldüm, öleceğim, kötüyüm’ diyordu ve alkolle kendini durdurmaya çabalıyordu. Bu nedenle işten bile atıldı, çok büyük sıkıntılara girdi. Evliydi bir oğlu vardı…Bir terapi seansında kendisine gevşeme egzersizi yaptırıyordum. Ve kendisine hayal kurdurttum.

Deniz dalgalarını hayal etmesini istedim. ‘Deniz kenarında yürüyorsun’ dedim ve bir anda beyin dalgaları tepelere vurmaya başladı. Ona rahatlama yaptırıyordum ve ‘deniz dalgasından insan neden korkar?’ diye bir yandan da kendime sormaya başladım. Seans sonunda, ‘Burada gerildiniz, nedir nedeni?’dedim en sonunda birisiyle bir ilişkisi olduğunu ve ondan da Deniz adında bir kızının olduğunu anlattı. Karısı durumu bilmiyordu, kimsenin de bilmesini istemiyordu ve çok tedirgindi.

Çok ilginçtir ki, pek çok kişi de ikinci sevgiliyi idare etme durumu varsa, onda panik atak kendini gösteriyor. Hatta gelen erkeklere artık her defasında soruyorum, ‘başka bir ilişkin var mı?’ diye ve sonuç genelde öyle çıkıyor. Bu bana çarpıcı geliyor. Ancak elbette ki, her panik atak sahibi kişi bir aldatma durumuyla karşı karşıya demek değildir” diyor.

Panik atak yaşayan ve eşlerini aldatan erkeklere örnek

Evli ve 2 çocuğu olan bir bey, sürekli kalp çarpıntısı, öleceğim kriz geçireceğim diye sürekli bir korku ve kaygı ile gelmişti ve kalp ile ilgili olarak doktora gittiğinde anjiyo dahi yapılmış ve hiçbir fiziksel sorunun olmadığı söylenip psikolojik destek alması, psikiyatriste gitmesi söylenmişti.

Psikiyatrist vasıtasıyla da stresini, bedensel şikayetlerini kontrol etmeyi öğrenmesi için bana yönlendirilmişti, kendisiyle konuştuğumda, eşinin de bilmediği bir diğer bayanın olduğunu ve ondan da 2 çocuğu olduğunu anlattı ve diğer bayanla daha mutlu olduğunu ama yine de eşinden ayrılmak istemediğini, çocuklarının: “niye okuluma hiç gelmiyorsun, neden bu kadar çok çalışıyorsun?” dediğini ve onların da bu nedenden ötürü çok mutsuz olduklarını, kimseye bir şey diyemediğini, fark edilirse her şeyi kaybedebileceğini anlattı.

Ailesinden kimsenin haberi yoktu ve son derece çaresizdi, uzun zamandır kaygılıydı.

İyi pişmeyen et sağlığı tehdit ediyor



Denizli Devlet Hastanesi Parazitoloji Uzmanı Doç. Dr. Meral Türk, Kurban Bayramı'nın ardından et tüketiminin arttığını ve parazit hastalıklarından korunmak için tüketilen etlerin iyi pişmesi gerektiğini söyledi.

Et ile bulaşan hastalıklardan olan toxoplasmoz, kist hidatik (bulaşıcı kist) ve teniyoz (abdest bozan hastalığı) gibi hastalıkların önemli risk oluşturduğunu ifade eden Türk, vatandaşların bu konuda dikkat etmeleri gerektiğini söyledi.

İyi pişirilmeden yenen etin zararlı etkisinin anne karnındaki bebeklere dahi geçebileceğini söyleyen Denizli Devlet Hastanesi Parazitoloji Uzmanı Dr. Meral Türk, çiğ etten geçen parazit hastalığının 3 şekilde insana bulaşabildiğini söyledi.

Et ile bulaşan parazit hastalıklarından en önemlisinin toxoplasmoz olduğunu söyleyen Dr. Türk, "Toxoplasmoz hastalığı genellikle hiçbir belirti göstermez. Toxoplasmoz, bağışıklık sistemi zayıf veya baskılanmış kişilerde ölümle sonuçlanabilecek ciddi bir tabloya yol açabilir. Ayrıca, paraziti ilk defa hamilelikleri esnasında alan kişilerde hastalık, düşük, ölü doğum ya da bebeğin başının büyük veya küçük olmasına neden olurken, bebeklerde zeka geriliği ve körlük gibi problemlere de yol açabilir'' diye konuştu.

Hastalığa yakalanmamak için dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında bilgi veren Türk, "Eller sık sık yıkanmalı, eğer toprak ile uğraşılıyorsa mutlaka eldiven giyilmeli, çiğ ya da az pişmiş et tüketilmemeli, çiğ et ile temas ettikten sonra mutlaka eller yıkanmalı, çiğ et kesilen bıçak ile iyice yıkamadan başka bir madde kesilmemeli, çiğ et kesilen kesme tahtalarını iyice yıkamadan üzerinde başka bir işlem yapılmamalıdır" dedi.